Yaşamın içinden alınmış kesitler, öykülerin sade dili okuru güçlü duygusu içine çe-kerek o öykülerin bir parçası yapıyor. Gerek konuların, gerek mekânların seçilişinde gerekse de dilin kullanılışında yerel unsurları ustalıkla kullanan yazar evrensel bir anlatım imkânına da ulaşarak okuru öykülerin güzelliğine ve samimiyetine çekiyor.
Meydandayım işte, işte bir sen varsın, bir de ben varım.
Omuzlarına dökülen gece siyahı saçlarını uçuruyor akşam rüzgârı, yine o beyaz elbi-seni giymişsin. Sen elbiseden daha beyazsın oysa yüzün beyaz, ellerin beyaz… Gam-zeli yanakların bulutlu pembeliklerle gülümsüyor. Sen leylaklar kadar beyazken ben gece kadar karayım oysa. Kirliyim, bedenimden akşama doğru keskin bir ter kokusu yükseliyor ve benim bile genzimi yakıyor. Neyse ki cuma pazarının girişindeki o kü-çük tarihi hamama her hafta gidiyorum, arınıp temizleniyorum, yeniden doğuyorum sanki. Oysa ben temiz olmayı, sabun kokusunu ne çok seviyorum. Şimdi bu yıpranmış, kirlenmiş, kararmış elbiseler içindeyim oysa… Ayaklarımda nice yolların, sokakla-rın, çöp bidonlarının kirini, hıncını yüklenmiş, rengini bile bilmediğim ayakkabıla-rım, üzerimde solgun duman rengi gömleğim, dizleri yırtılmış kot pantolonum…