Açılım politikları ve Kürtler

Açılım politikları ve Kürtler

'Ak Parti ve Kürtler' kitabının yazarı Halime Kökçe ile Kürtlerin Türkiye siyaseti üzerine etkisini, İslamcıların Kürt meselesine bakışını ve Ak Parti'nin Kürt açılımı politikasını konuştuk


Asım Öz/Dünya Bülteni

Kürt sorunu hakkında  söz patlamasının yaşandığı inkar edilemez. Sorunun farklı boyutları konusunda çokça söz söylendi. Kürt sorununa AKP'nin bakışı nedir, nasıl bir bakışı vardır, soruları kuşkusuz sorunla ilgili tarihsel süreci de gözöünde bulundurmayı gerekli kılıyor. Halime Kökçe'nin AK Parti ve Kürtler kitabı AKP'nin soruna nasıl  baktığına ilişkin kimi noktaları ortaya koyması bakımından  önemli.  Yazar araştırmasında Kürt sorununun oluşumunu süreçleriyle ele aldığı için tarihsel ve sosyolojik bir perspektif de sunuyor. Türkiye 'de siyasetin ana mecrasını oluşturan "çevre-merkez" gerilimi ve bu gerilimin siyasetteki dönüştürücü gücünü AKP üzerinden analiz eden Kökçe ile kitabı üzerinden Kürt sorununun farklı veçhelerini konuştuk.

Asım Öz: Kürt sorununun  algılanma biçimlerinde son yıllarda hangi değişimler meyda geldi? Bu algı değişimleri Türkiye Cumhuriyeti'ni  nasıl dönüştürdü/dönüştürüyor?

Halime Kökçe: Her şeyden önce artık ilkokul öğrencisi çocuklar bile Türkiye'de Kürtlerle ilgili bir sorun yaşandığını biliyor. Bu az buz bir durum değil, 80 senelik bir Cumhuriyet mazisinden söz ediyoruz. Yok sayılmış, görmezden delinmiş, Kürt bile denilmemiş. Ama bugün artık herkes her şeyin farkında. Bu çok kritik bir evre. Buradan geriye dönüş yok. Varsa bedelini göze almak şartıyla...

Şöyle bir sıkıntı da var hesaba katmamız gereken, Kürtlük ve Türklüğün çok altı çizilmiş oldu. Bu belki kimi yerde insanların komşuluk ilişkilerini, kimi yerde ticaretini etkiledi... Bunlar olabilecek şeyler ama tedirgin olamaya gerek yok, işin içine cenaze girmedikçe bu bir normalleşme sürecidir.

Bedel ödemeyi göze almak dediğiniz şey nedir?

Kimsenin eski günlere dönmeye tahammülü yok. Şayet süreç tersine dönerse bu sadece Kürtlerin değil tüm Türkiye'nin ödeyeceği bir bedel pahasına olur. Bu bedel de Cumhuriyetimiz sınırları içindeki 'sulh'ün adamakıllı bozulmasıdır!

AKP'nin  temsil ettiği kitlelerle veya parti söylemiyle Kürt sorunu karşısındaki konumu nedir? AKP'nin  şimdiye kadar Kürt sorununa baktığı yer/ler/le  devletin baktığı yer/ker arasındaki örtüşmeler ve farklılıklar konusunda neler söylersiniz?

AK Parti zaten Kürt seçmeni olan bir parti. AK Parti her şekilde Kürt bölgelerinden oy alabilir. Biraz az, biraz çok. Fakat bu tek başına AK Parti'nin Kürt sorununu dert ettiği anlamına gelmez. Zira Kürt seçmen 80 yıldır bir ümitle bir takım partilere oy vermiştir. Burada asıl önemli husus AK Parti'nin Kürt sorununun çözümü için neler yaptığı, yapacağıdır. Bence AK Parti Kürt sorununa artık sırtını dönemez. Hatta kurulduğu günden bu yana Kürt sorunuyla ilgilenmemek gibi bir lüksü yoktu. Böyle bir şey, her şeyden önce siyaseti ve kendini inkar etmesi demektir. Aslında AK Parti için söylediklerimiz 'devlet' için de geçerlidir. Yani devletin de artık Kürt sorununu bir daha tanımama, yok sayma gibi bir şansı yok. Bir yol bulmak zorunda. Ve bunu da yiğitliğe halel getirmeden yapmak zorunda. Tükürdüğünü yalayacak ama bunu devlet olmanın itibarını da gölgelemeden yapacak. Tam da burada AK Parti devlet için de bir fırsat. Dönüştürücü bir siyasi irade var, üstelik bu, devletin temel hassasiyetlerini taşıyan da bir irade. Yani aktörler bu iş için biçilmiş kaftan.

1980'lerin ortalarına kadar Kürt etnik kimliğinin Türkiye siyasetinde sesini duyurma yolları çoklukla merkez sağ partiler olmasının sebebi nedir?

Çünkü doğrudan Kürt sorunu üzerine siyaset yapan bir partinin var olması söz konusu değildi. İlk teveccüh Demokrat Parti'yedir. Gerçekten Kürtler büyük bir ümitle desteklerler DP'yi. Adalet Partisini de. CHP, TİP, SHP... Ama sağ partiler ağırlıklı olmuştur, zira Kürt halkı ziyadesiyle dindar bir halk. Bu etkili olmuştur.

Kürtlerin siyasetle ilişkisinde Nakşibendîliğin rolü çok etkili mi?

Benim şöyle bir çıkarsamam var, Kürtlerin siyasallaşmasında dini kimlikleri (tabii ki burada Nakşiliği zikretmek zorundayız çünkü ağırlıklı olarak Nakşi şeyhlerin etkili olduğu biliniyor) etkili olmuş. Cumhuriyet'in ilk Kürt aydınlanması, salt Kürtlükleri üzerinden gerçekleşmiyor. Şeyh Said isyanının önemi bence burada. Dini kimlikten ayrı bir şey değil Kürtlük, o dönem için. Bu yüzdende Kürtlüğü siyasallaştıran bir etkisi var.

Peki Kürtler'in sol siyasetle  ilişkileri nasıl oldu?

Türkiye'de solun akıbeti parlak olsaydı bugün belki Kürtler için daha sağlıklı bir sol parti söz konusu olurdu. Tabii bunda sadece solun makus talihi değil bizzat Türkiye'deki solun Kürt sorunu gibi kocaman bir sorunun tabir caizse kıymetini bilememesi de var. Ama 1978'de kurulmuş olsa da 80 sonrasının oluşumu diyebileceğimiz PKK sol'dur işte. Marksist sol bir örgütlenmedir. Kürtlerin solla en istikrarlı ilişkisi PKK üzerinden olmuştur.

Kürt siyasî hareketinin bağımsız bir kimlik ve siyaset dili üretmeye başlaması ve bu süreç içinde sekülerleşmesi, İslamcılığın Kürt sorununa bakışını nasıl etkiledi? Türkiye'de İslamcı siyasetin Kürt milliyetçiliğini laik PKK yönetiminden çekip kurtaramamasının altında yatan dinamikler, sorunlar nelerdir?

İslamcı siyaset Kürt sorununu ümmetçi bir yaklaşımla ele aldığı için bu temel bir ayırıcı vasıf olarak hep vardı. Ben İslamcı siyaset derken mesela Mazlum-Der çevresinin 90'ların başında yapmış oldukları Kürt Sorunu Forumu'nu referans almayı sağlıklı görüyorum. İslamcı şemsiyesi içinde görebileceğimiz oldukça geniş bir kesimin temsil edildiği bir forumdu. Oradaki tebliğlerde ortak husus, İslamcıların Kürt sorunuyla yeterince dertlenmediklerine dair özeleştirileriydi. Referanslar ise Kuran'dan veriliyordu. Tabii aradan epey zaman geçti, devletin de PKK'nın da Kürtleri öldürdüğü yersiz yurtsuz ettiği yıllar. Bu süre zarfında Kürt sorununda aktör olan PKK bu damarı da işlenemez kıldı. Birbiri ardına gelen şehit cenazeleri, sivil alanlara yapılan bombalı saldırılar vs. Kürt sorununu sükunetle tartışma imkanını elden aldı. Acaba böyle olmasaydı Kürt sorununu sükunetle tartışabiliyor olacak mıydık sorunu ise bence cevapsızdır.

Kürt sorunu siyaseti Kürtler ne kadar dindar bir halk olsa da Marksist sol bir örgüt üzerinden kendini duyurdu. Tabii ki olağan süreçlere müdahaleler de söz konusu olmuş. Bu yüzden her şeyi anlamak açıklamak imkansız. Hizbullah gibi bir vaka söz konusu olmuş. Hizbullah eli kanlı bir örgüte dönüşmeseydi işler nasıl olurdu bilemiyoruz.

Şu aşamada bence, Kürt halkının sorunları İslamcılık ya da solculuk gibi ideolojik referanslar olmaksızın konuşulmalıdır, konuşulmaktadır da zaten.

1991 genel seçimlerinde hem Refah Partisi'nin kurduğu ittifakın hem de SHP'nin Kürt milletvekillerini dışlaması  Kürt siyasetini hangi noktalarda etkiledi?

RP'nin MÇP ile ittifakı İslamcı siyasetin Kürt sorunu sınavını kaybetmesiydi.

Aynı şekilde SHP'nin yaptı da sosyal demokrat duruşun Kürt sorununun ne kadar yanında olabileceğini gösterdi. Zaten Kürt sorununu tek başına dert edinmiş bir siyasi partinin güçlü bir varlığa sahip olmasını da bu hadiseler desteklemiştir.

İlginç bir noktada şu 1991'de Refah Partisi'nin kurduğu ittifakı savunan Beşir Atalay'ın 29 Temmuz 2009 tarihli "Demokratik Açılım"ı duyuran bakan oluşu...

Şaşılacak bir şey yok, Demokratik Açılımı yapan irade Beşir Atalay'ın bizzat kendi iradesi değil çünkü. Atalay'ın durumu için kaderin cilvesi diyebiliriz belki.

AKP'nin Kürt sorununa yaklaşım biçim/ler/i merkez sağ partilerden hangi noktalarda ayrışıyor?

AK Parti muhafazakar ama statükocu değil. Temel ayrışma noktası budur bence. Demokratik açılımı en azından açabilmiş (ki bence daha hızlı yol alınsa iyi olur) olmasında bunun etkisi büyük olmuştur. Çünkü statükoculuk öyle bir şey ki kendi ayağınıza pranga takıyorsunuz, ya da takılan prangalara razı oluyordunuz. Siyaseti tek düzeleştiren bir şey. Kendinize siyaset yapma yasağı koymanız gibi bir şey.

Neden statükocu değil sorunsunun cevabı ise AK Parti'nin bir 28 Şubat partisi olmasıdır. Siyasette söz hakkı verilmemişlerin partisi olmasıdır. Artık sahne onundur ve bu oyunun tek perdelik olmasını istemiyorsa bir şeyleri değiştirmek zorunadır.

Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürt sorununa yaklaşımının tutarlı bir seyir takip etmediğini belirtiyorsunuz. Erdoğan'ın bu konudaki tutarsızlıkları ve bunlarıın olası  nedenleri nelerdir?

Başbakan Türkiye'nin başbakanı olarak konuşuyor, karşısındaki rakip ise sadece Kürt sorunu üzerine siyaset yapıyor. Yani başbakan ne dese Kürt bölgesindeki ana muhalefet partisi bir kulp takacaktır, çünkü aynı seçmene oynuyorlar. Erdoğan'ınki bir tutarsızlıktan çok 'yer darlığı' gibi geliyor bana. Şunu şunu yapacağız deyip sonra da yok vazgeçtim dedi mi bir şey hakkında, ben bilmiyorum. Açılımın içine girmesi gereken önemli başlıklar hakkında beklenen açıklamalar gelmiyor hükümetten. Anadil konusu mesela... Aynı şekilde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi konusundaki yaklaşımlarından da bir tür ricat söz konusu gibi seçim öncesinde....

Gerek  AKP gerekse Kürt hareketi merkeziyetçi modernist ve milliyetçi cumhuriyetin hışmına uğramış iki hareket.  Bu iki hareketin  sahiplendiği Avrupa Birliği süreci gerek AKP'yi gerekse Kürt siyasi hareketini nasıl etkiliyor?

AK Parti'nin kurulduğu konjonktürde ve ilk iktidar döneminde AB en öncelikli gündem maddesiydi. Avrupa Birliği uyum süreci zaten Kürt sorununa dair pek çok başlığı içeriyor. Belki o hızla devam etseydik bugün birkaç adım daha ileride olabilirdik. Ancak AB süreci de kullanışlı olmaktan çıktı maalesef. Tabii ki gene çok önemli ama Hükümet yapacağı şeyleri PKK istedi de yaptı dedirtmek istemiyor, bu da belki süreci yavaşlatan bir etkiye sahiptir.

2009 seçim sürecinde DTP'nin AKP'den muhafazakâr rol çalmasının seçim sonuçlarına etki ettiği muhakkak. 2011 seçimlerinde de DTP bu tarz   söylemlere başvurur mu?

BDP ve öncülleri bunu yaptılar, yapacaklar. 'Rol çalmak' diyoruz ama bu ifade bir samimiyet sorgulaması da içeriyor. Bu yüzden bir ihtiyat payı bırakmak gerektiğini düşünüyorum. Ama bence BDP'nin, Selahattin Demirtaş'ın anadilde eğitim konusuyla ilgili, Başbakan Erdoğan'a hitaben "bütün diller Allah'ın ayetleridir" hatırlatmasını yapması gibi hamleler olacaktır.

Söyleşi için teşekkür ederim... 

Halime Kökçe Kimdir?

1974 yılında Rize'nin Raşot köyünde doğdu. İlkokulu İzmit'te, ortaokul ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamladı. 1997 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden "Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Başörtüsü Eylemleri" teziyle mezun oldu. Tezi Doğu Batı dergisinde yayınlandı. 1998'de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde başladığı yüksek lisans eğitimini başörtüsü yasağı dolayısıyla ancak 11 yıl sonra tamamlayabildi. 2009'da "Two Transformative Actors of Turkish Politics: Justice and Development Party and Kurds" başlıklı teziyle mezun oldu. Gazetecilik mesleğine 1995'te Aksiyon Dergisinde başladı. 1999'da bir yıl süre ile bir kolejde felsefe grubu dersleri öğretmenliği yaptı. 2000'de GerçekHayat Dergisi ile birlikte yeniden gazeteciliğe döndü. 2007'ye kadar Gerçek Hayat Dergisi'nde önce editör olarak sonra da yazı işleri müdürü olarak çalıştı. 2007'den bu yana Star Gazetesinin fikir eki Açık Görüş'ün editörlüğünü yürütmektedir.

http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=151508