Aktaş'ın romanında felsefî bir tat var!

Aktaş

Ümit Aktaş’ın ‘Musa ve Yol Arkadaşı’ romanını okudum ve notlarımı sıcağı sıcağına paylaşmak istedim… Büyük keyifle de tavsiye ediyorum.

 

04 Nisan 2012 Çarşamba

 

Ümit Aktaş’ın yeni romanı Musa ve Yol Arkadaşı Okur Kitaplığı’ndan çıktı… Yazar; Âdem, Rüya ve Yeşil Vadi’den sonra dördüncü romanına imzasını atmış oldu. Yakınlarda çıkan Yeşil Vadi kitabı oldukça heyecan verici iken yeni bir heyecana daha taşımış oldu bizi Ümit Aktaş…

Ümit Aktaş romanları felsefî tatları ile dikkat çekmekte. Rüya’da psikolojik olarak aşk üzerinden bir gerilim manifestosu okumuştuk. Yeşil Vadi’de ise yazar sosyolojik bir meseleyi ele almış, düşünsel ve algısal değişim/gelişimi konu edinmişti. Aktaş’ın romanları kurgusal boyutu ile değil, getirdiği yenilikler ile öne çıkıyor. Özellikle sorular eşliğinde okuyucuyu metnin içine dâhil etmesi, romanda dile getirilen düşüncelere katılarak kendi görüşlerini test etme imkânı sunması önemli bir yenilik… Böylece Ümit Aktaş romanlarının diyalektik zemini de gözlemlenmiş oluyor.

Sanki Musa kavmine yapılan zulmü çocukluğundan itibaren bir öfke ile karşılamakta

Musa ve Yol Arkadaşı’nda ise yazar, tarihî bir roman çizgisine, tarih romanlarından farklı şekilde kurgusal olana az yer verip sorulara ağırlık kazandırarak, yeni ama farklı bir pencere açıyor. İnsan, tarihsellik, mucize ve insan-Allah arasındaki ilişkiyi kendi felsefî perspektifinden okuyucuya sunuyor.

Ümit Aktaş, romanda insan için yeni bir tanımlama yapıyor. Bu yeni tanıma göre “tarihsel olanla şimdi arasında bir fark yoktur. İnsan her zaman insandır ve etrafına baktığı zaman göreceği şeyler aynıdır.” Yani tarihsel insanın gelişimi ile birey olan insanın gelişimi arasına bir ayrım koyulmamalıdır. Ümit Aktaş bu son romanında bir yol ve yolculuk öyküsünü dillendiriyor. Biyografik gelişim kadar kişilik ve ruhsal gelişimi de öne çıkarıyor. Musa üzerinden hem biyografik gelişim çizgisini hem de ruhsal gelişimini okuyucuya sunuyor. Bu yaklaşım pek kullanılmaz, ama Ümit Aktaş’ın bunu bir beceri ile yaptığını gözlemleyebiliriz. Çocuk Musa’nın daha ilk kez sudan çıkarılınca elini güneşe uzatması ve öfke ile kızgınlığını belirten özellikleri, roman boyunca Musa’nın bütün yaşam aşamalarında önümüze çıkacaktır. Sanki Musa kavmine yapılan zulmü çocukluğundan itibaren bir öfke ile karşılamakta ve aslında insanlık tarihi boyunca bir insan olarak zulme karşı öfkeyi kuşanmaktadır.

Musa üzerinden bilgilenmeye yeni bir yaklaşım sunan Ümit Aktaş, vahiy öncesi saray üzerinden öğrendiği bilgi türünün de olumlandığını ve böylece bütün öğrenim süreçlerinin insan açısından önemli olduğu savını gündemleştiriyor. Genelde bilgilenme noktasında tek taraflı anlam kolaycılığına kaçılması ve bilginin kutsal ve profan diye tanımlanması yanlışlığına roman üzerinden dikkat çekilmektedir.

Bu romanda göze çarpan en önemli noktalardan biri de tarih-insan arasındaki ilişki ve insanın bizatihi aynı tarihte yaşamasa da o tarihte vuku bulan bir olayı, olguyu derinden hissederek kavrayabilir olmasına yaptığı vurgudur. Bu, insan tanımı ile de alakalı bir durumdur. İnsan eğer diğer bütün insanların yaşadıklarını aynı şekilde hissedebilme gücüne ve imkânına sahipse ki insan olması hasebiyle sahiptir, o zaman bugün yaşayan insan, tarihin herhangi bir zaman diliminde yaşayan insanın yaşadığı duyguyu ve tepkinin niteliğini algılayabilirdir. Sanırım Ümit Aktaş, bu görüş üzerinden Musa ve yaşadığı olağanüstü deneyimi kendi deneyimlemeleri üzerinden yeniden tanımlamaktadır. Böylece Musa üzerinden her insan zulüm karşısında nelere dikkat etmesi gerektiğini hissedebilecektir. Yani Musa’nın öfkesi, her insanın kuşanması ve hakikat arayışında olan kişinin dikkat kesilmesi gereken bir özelliği olmalıdır.

İnsanın, öncelikle içkin bir Allah anlayışını doğru kavradıktan sonra…

Ruhsal gelişim aşamalarının yolculuğun sürekliliğine taşınması önemli ve anlamlı olmalı… Çünkü İslam tasavvuf düşüncesinde de yol ve yolculuk bir süreklilik hali olarak tanımlanır. “İnsan bir yolcudur… Ta ki toprağa düşene kadar…” Yani insan topraktan yaratılmış ve toprağa dönecek ama bu dönüş aynı zamanda yaratıcısı olan Rabbinedir.

Romanda mucizeye de yeni bir anlam yüklenmektedir. Mucize aslında sıradanlığın olağanüstülüğünde yatmaktadır. İnsan bunu, yazarın Musa üzerinden Sina Dağı’nda ‘yanan çalılığa’ yürüdüğü ve yalın ayak toprağa bastığında yaşadıklarını anlattığı zaman hissediyor… Orada Musa, gerçeği, önce içkin olan Allah’ın varlıktaki tezahürü üzerinden bir iç ses olarak kavrıyor ve sonra aşkın olan üzerinden bir dış ses işitiyor. Burada Allah’ın içkin ve aşkın varlığı aynı anda devreye giriyor ve insanın, öncelikle içkin bir Allah anlayışını doğru kavradıktan sonra aşkın olan Allah’a yol alabileceğine bir telmih var. Bu ayrım önemli ve çoğu kez modern dünyanın baskın karakteri yüzünden de unutulmuş bir deneyimdir.

Bu roman; insan merkezli bir dünya ve düşünce ile yolculuğun hikâyesi gibi görünüyor

Yolculuğun en önemli konusu anlam katmanlarıdır. Ümit Aktaş bunu, Musa’nın deniz kenarında buluştuğu hikmet sahibi kul ve onunla yaşadığı serüveni anlattığı bölümde algılatıyor okuyucuya… Musa’nın çocukluğunda da hayatı boyunca da bilgiye aç olması yolculuğun bilgi düzeyinin önemini hatırlatıyor. Ayrıca kavim kurtulduktan sonra her durakta birilerinin dökülmesini bir arınma ameliyesi olarak tanımlaması, yazarın toplum ve insan, tarih ve bugün arasında kurduğu bağı da göstermiş oluyor.

Bu roman; insan merkezli bir dünya ve düşünce ile yolculuğun hikâyesi gibi görünüyor ve bu da Ümit Aktaş’ın insan tanımını ele veriyor. Bu insan kemal arayışında olan insandır. Bütün varlığı konumlandıran ve Allah ile bağını hayatın bizatihi kendisi üzerinden kuran insan… O yüzden ilâhî müdahaleleri bile olayların oluş mantığına bağlaması ilginç sayılabilir. Musa ve İsrail oğulları denizi geçerken, Musa’nın daha önce Mısır’dan çıktığı yolu izlediğine dikkat çekmesi, Firavun ile askerlerinin geçişi sırasında zelzele olması ve suların yükselmesine yaptığı vurgu yukarıda dile getirdiğimiz mucizevî olanın, sıradan olanın tabiatında gizli olduğu görüşüne ağırlık kazandırıyor. Ayrıca yazarın hakkını vermek gerekir ki bu konuda farklı yaklaşımlara da atıf yapıyor. Sadece bu konuda değil her konuda tartışmalı bir durum söz konusu ise o farklı fikirlere de gönderme yapılıyor.

Romanı okudum ve bu notları sıcağı sıcağına paylaşmak istedim… Büyük keyifle de tavsiye ediyorum. Altı bolca çizilecek bu kitap için bir kez daha Ümit Aktaş’a müteşekkiriz.

 

Abdulaziz Tantik değindi

http://www.dunyabizim.com/manset/9339/aktasin-romaninda-felsef-bir-tat-var.html