Anadolu'nun Kadınlarını Kadın Ermişler Koruyordu

Anadolu

 07 OCAK 2012

 

Anadolu kadınlarını 'kadın ermişler' koruyordu

"Oldukça çileli bir hayat yaşayan Anadolu kadınları kendilerini, hayatı çile içinde geçmiş ve sonunda Allah'ın veli kulları seviyesine yükselmiş kadın ermişler ile özdeşleştirerek teselli ediyorlardı." Bu sözler Kadın Ermişler kitabının yazarı Gülenay Pınarbaşı'na ait. Yazar, Anadolu kadınını erdiren acılarıdır' diyor.

 

 

 Anadolu'da hemen hemen her yerde bir yatıra, bir türbeye, bir ermiş mezarına rastlarsınız. Bizim kültürümüzün bir parçası, topraklarımızın nişanlarıdır onlar. Bu veli kulların vesilesiyle, Allah'tan bağışlanma dileriz. Bu ermişler genelde erkektir. Türk ve İslam Edebiyatı üzerine çalışma yapan Gülenay Pınarbaşı ise master tezinde ermiş kadınların hikayelerinin peşine düşmüş. Çoluk çocuk yollara düşerek kırk dokuz şehir gezmiş, altmış dokuz kadın erenin menkıbesine ve mezarına ulaşmış. Hem akademik hem de alan araştırması yapmış. Yola çıkarken bu kadar çok kadın ermişle karşılaşacağını düşünmediğini söyleyen Pınarbaşı, çalışmasını akademik bir temele dayandırmak zorunda olduğu için birçok kadın ermişi de dahil edememiş.

TÜRBELER TERAPİ SAĞLIYOR

Bu ermiş kadınların pek çoğunun hayali olduğunu anlatan Gülenay Pınarbaşı, "Peki niye bu hayali veliler erkek değil de kadın?" sorusunu soruyor. Pınarbaşı'nın düşüncesine göre kadınlar zor ve çileli bir hayat yaşıyorlar ve ulu kadınları yanlarında hissetmek istiyorlar; "Mezarda yatan ulu kişinin kadın olması ziyaretçi üzerinde farklı bir tesir yapıyor. Kadınlar camiye gitmiyor, cebinde parası da yok ki terapiste gitsin. Televizyonun karşısında mı rahatlayacak? Kadınlar, kendilerinin yaşadıkları sorunlarla yoğrulduğuna inandıkları bir ermiş kadının türbesini ziyâret ettiklerinde, sorunları somut olarak çözülmese de bizâtihî ziyâret ile huzur buluyorlar. Bu hayatlar aynı zamanda bugünün kadınlarına teselli mâhiyetindedir." diyor. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Şeyma Güngör de türbelerin çocuk sahibi olmak isteyenlere olumlu etki yapabileceğini, türbedeki yoğun dua ve iman gücünün kadının psikolojik rahatlamasına yol açmasıyla, doğum hormonlarının olumlu yönde etkilenme ihtimali olduğunu ifade ediyor. Bu açıdan türbe ziyaretlerini batıl olarak damgalayıp ayrıştırmadan, din adamlarıyla iletişimle doğru yere kanalize edebilmek önemli.

KADINA ŞİDDETE KARŞI DURAN ERMİŞLER

Gülenay Pınarbaşı'ya göre, kadın ermişlerin her biri günlük hayatta kadınların yaşadığı sorunlardan birine parmak basıyor. Ermiş olarak kabul edilen kadınların hayat öykülerinde korku ve iftiralar sık sık yer alıyor. Bunun nedeninin görünenin ardında görünmeyene dikkat çekmek ve aile ilişkilerinde kötü zan yerine olumluya sevk etmek olduğu düşünülüyor. Kadın ermişlerin hikayelerinde genelde iftiraya uğrayan ancak masum olan genç kızlar ettiği dualar sonucunda ya ölüyorlar, ya bir ağaç kovuğuna ya da toprak altına saklanıyorlar ya da sır oluyorlar. Ancak ondan sonra görülen olağanüstülükler bu kadınların masumluğunu ispatlıyor. Bu menkıbeler kadına şiddet olaylarını engellemeye yönelik bir yaklaşım olarak düşünülebilir.

AŞERMEK KAPRİS Mİ?

Karyağdı Hatun'un hikayesi ise toplumda kapris olarak görülebilecek olan hamilelikte aşerme olayına dikkat çekiyor. Ankara'da şimdiki Opera Meydanı'nda bulunuyor Karyağdı Hatun türbesi. Hamile olan Karyağdı Gelin Ağustos ayında kar aşerer. Lapa lapa yağan kar rüyaları görür. Kocası arar ama bulamaz. Bir gece artık içindeki ateşe dayanamaz. Bahçeye çıkar. "Allah'ım her şey senin elinde. Lapa lapa kar ver, avuç avuç yiyeyim diye dua eder. O an hacet kapıları açılır ve gökten lapa lapa kar yağmaya başlar. Sabah kalktıklarında Ankaralılar yerde karı görünce Karyağdı Hatun'un hikayesi dilden dile dolaşır. Ancak Karyağdı gelin (sırrı açığıa çıktığı için) çok yediği kardan dolayı hastalanarak ölür. Aşerme günümüzde dahi bir sorundan ziyade bir bahane olarak kabul edilmektedir. Karyağdı Hatun aşerme psikolojisine dikkat çekmektedir.

ALKOLİK KOCAYA SABIR VELİ EDER

Ankara Nallıhan'daki Bacım Sultan, kara sevdaya tutulanların tedavi edildiği bir merkez. Belki de genç kızların sevdikleri kişiyle evlendirilmediklerinde ne gibi bir psikoloji içine girdiklerini anlatıyor. Tekke köyünde bulunan Taptuk Emre'nin kızı Bacım Sultan'ın türbesi yakın zamana kadar bilhassa kara sevdaya tutulan kadın akıl hastalarının tedavisi için gelinen bir yerdir. Kadın hastaların getirilmesiyle türbede yatan manevi şahsiyetin kadın olması arasında muhakkak bir ilişki düşünülmelidir. Kümbet Hatun Türbesi ise Merzifon'da. Kümbet Hatun'un türbesi çocuk sahibi olmak isteyenler tarafından ziyaret edilir. Kadınların elleriyle sardığı dilek bebekleri türbeye konmaktadır. Menkıbeye göre Kümbet Hatun'un kocası alkolikmiş. Gece gündüz içer eşine kötü davranırmış. Kümbet Hatun bunlara hep sabır gösterirmiş. Bir Hac döneminde hacca giden Merzifonlular Kümbet Hatun'u tavaf ederken görmüşler. Bu olay her Hac dönemi devam etmiş. Merzifon'dan giden herkes mutlaka Kümbet Hatun'u görürmüş.

KISIRLIK UĞURSUZLUK DEĞİL

Amasya'daki Ebe Kayası ise, çocuğu olmayan ailede hemen kadının kusurlu görülerek "kısır" diye damgalanması ve bunun kadının psikolojisini nasıl etkilediğini anlatan bir mesaj gibi. Anadolu toplumlarında çocuk sahibi olamayan ailelerde genellikle gelin yani kadın suçlanmıştır. İslam öncesi dönemde Anadolu'da verimlilik ve bereket sembolü tanrıça kültürü yaygındı. Doğurganlık ilahi kaynak olarak algılanmaktaydı. İslam'dan sonra da bu inancın izleri devam etmiş doğuramayan kadının eve bereketsizlik getireceğine inanılmıştır. Buna karşılık efsaneler, menkıbeler, atasözleri gibi halk edebiyatı ürünlerinin sosyal hayattaki düzenleyici rolü çok önemlidir. Kısır kadınların zor duruma düşmemesi için ibretlik birçok mesel anlatılmaktadır. Amasya'da bulunan Ebe Kayası hikayesi ise şöyle; "Genç bir kadının çocuğu olmuyormuş. Kocasıyla kaynanası ona işkence ettikçe gelin bir ağacın altına gelir, ağlar sızlar, dua edermiş. Bir gün kaynana üzerine kuma getirince o ağacın altında Allah'a canını alması için dua etmiş. Duası kabul olmuş ve oracıkta ölmüş. Oradaki kayın ağacı gelinin cansız bedenini köklerine çekmiş. Bu gelin zaman zaman ağacın dibinde namaz kılarken görülüyormuş. Şimdi Ebe Kayası'na kısır olduğu için çevreden, özellikle kocasının ailesinden gördüğü baskılar neticesinde Allah'a yönelen kadınlar gelmektedir.

Kadın hapis hayatı yaşamıyordu

Ermiş kadınları meslekleri ve tipleri bakımından da incelediğini, bu çalışmayı da ileride yayınlayacağını ifade eden Gülenay Pınarbaşı, "Ermiş kadınların hemen hepsi hayatın içinde. Oryantalistlerin iddiası gibi Anadolu'da eve kapalı bir dini hayat yaşamıyorlar. Hepsinin ortalamanın üzerinde bir derdi var. Çocuğu olmuyor, kayınvalidesinden baskı görüyor, iftiraya uğruyor, sevdiğine kavuşamıyor (haz merkezli bir aşk değil bu tabi), ya da vatanı ve dini için gazaya çıkıyor. Bazılarının mesleği bile var. Özellikle eşleri öldükten sonra inşaat ustalığı, avcılık, ordu komutası gibi bugün bile marjinal kabul edilebilecek işler. Bu kadınlar güçlerini iman kuvvetinden, duadan ve tevekkülden alıyorlar. Çok sabırlılar." diyor.

EMETİ SARUHAN

http://yenisafak.com.tr/pazar-haber/anadolu-kadinlarini-kadin-ermisler-koruyordu-16.01.2012-361063