ARAKAN SORUNUYLA YÜZLEŞMEK MÜMKÜN MÜ?

ARAKAN SORUNUYLA YÜZLEŞMEK MÜMKÜN MÜ?

Mehmet Özay’ın Arakan Müslümanları kitabını okuduğumuzda ilk önce Burma’daki Müslümanların nasıl bir yabancılaştırılmaya uğratıldıklarını görüyoruz..

09 Şubat 2013 Cumartesi

Ömer Yalçınova 

Dünyanın çeşitli yerlerinde nefes alıp veren, bir yaşam mücadelesi içinde hayatını sürdürmeye çalışan Müslüman kardeşlerimizden ne kadar haberdarız? Onlardan haberdar olduğumuzda, bu, gündemimizde ne kadar yer işgal ediyor, önem sıralaması yaptığımızda, kaçıncı sırada yer alıyor?

Kimsenin kalbini kanatmaya çalışmıyoruz, bu soruların cevaplarını gerçekten merak ediyoruz. İnsanlık, vicdan, demokrasi gibi artık sasımış, kalıplaşmış, bir değer olma özelliğini yitirmiş kavramlarla da konuşacak değiliz. Konuşmaya çalıştığımızda zaten biliyoruz ki sözünü etmek istediğimiz sorumluluğun, gerçeğin ve acıların üstü bir kez daha bu tip sözlerle, kavramlarla, demagojiyle örtülecek, hepsi de görünmez olacak. Vicdanımızı dindirmek veya “biz de bir işe yararmışız” duygusunu tatmak ve tatmin etmek için, “ümmet coğrafyası”ndan veya “dünya Müslümanları”ndan dem vurup, buğulanmış gözlerle konuşmaktan da Allah (cc) bizi uzak etsin.

 

Bir Slavoj Zizek kitabı kadar ilgimizi uyandıramaz mı Arakan Müslümanları?

Arakan Müslümanlarını muhakkak duymuşuzdur. Televizyonlar ne işe yarıyor? Son on yıldır neredeyse bütün televizyonların ve yayın araçlarının işi, katledilen Müslümanların haberini yapmaktır. Bunun ne kadar sıradanlaştığını, haberlerde bunları izlemenin bizi ne kadar etkisizleştirdiğini, dolayısıyla duyarsızlaştığımızı, ciddiyet ve sorumluluktan uzaklaştığımızı söylemeye bile gerek yok. Çünkü bu tür söylemler de yapılan zulme eklenmeye başladı. Bir nevi vicdan susturmanın başka bir yolu oldu. Düşünmeye engel, sorumluluk duygusuna düşman bir şey varsa, o da ne “kadar sorumsuzlaştık” gibi laubaliliklere pirim vermemizdendir. İsmet Özel’in “Katliamlar ne kötü be birader” mısraıyla ironisini yaptığı konformizme kaldık. Kaldıysa, kalıyorsa, kalacaksa ne yapmamız lazım, bunu da bilmiyoruz.

 

Okuyucu olarak yönümüz Batıya dönük olduğundan, Doğu’yla ilgili bir kitap hiç ilgimizi çekmiyor. Cemil Meriç’in o büyüleyici üslubuna rağmen, Bir Dünyanın Eşiğinde’ye diğer eserlerine nazaran iltifat eden azdır. Doğu’nun artık isimleri, kavramları, dilleri, insanları yabancı bize. Acı olan da bu: bize yabancı. Biz kimiz ki doğu halkları, özellikle Müslümanları bize yabancıdır? Biz Batılı mıyız? Yoksa bir devlet politikası olarak yüzyıldır uğraşılan ve halka benimsetilmeye çalışılan Batıcılık hareketi başarıya mı ulaştı? İnanç düzleminde olmasa da Batıcılığa karşı zihinsel, ilgisel veya entelektüel düzlemde yenildik mi? Bir Slavoj Zizek kitabı kadar ilgimizi uyandıramaz mı Arakan Müslümanları?

Uyandırır inşallah. Mehmet ÖzayArakan Müslümanları isimli yeni kitabında tabi benim gibi retorik yapmamış. Okuduklarını, araştırmaları sonucunda ulaştığı bilgileri, gördüklerini, dinlediklerini anlatmaya çalışmış. Kendince çözümlemeler yapmış; çözümler, öneriler de getirmiş. Kitabına verdiği isim bile, onun belli bir kaygıdan yola çıktığını gösteriyor: Arakan Müslümanları - Kaybolmaya Yüz Tutmuş Bir Halkın Hikayesi. Eski adıyla Burma, yeni ismiyle Myanmar ülkesinin önce tarihini, coğrafî özelliklerini, sonra ekonomik, jeopolitik yönlerini ele almış. Sonra da Burma’nın halkına, yönetimine ve askeriyesine eğilmiş.

Burma’daki Müslümanlar nasıl bir yabancılaştırılmaya maruz kaldılar?

 

Tüm bunları yaparken mercek altında sürekli Arakan Müslümanlarının uğradıkları kıyımları incelemiş. “Arakan Müslümanları neden bu kıyıma reva görüldü” sorusunun cevabı için ekonomik, siyasi ve etnik tarihe başvurmuş. Doğru bir yaklaşım, iyi bir hedef. Çünkü sorunun kaynağını keşfetmeden, çözüme dair bir şey söylemek mümkün değildir. Fakat Arakan Müslümanlarının tarihi o kadar eski ve onların Burma’daki sorunu öyle çetrefilli ki, bunun çözümü için tarihe gitmek yeterli gelmiyor.

Arakan Müslümanlarına reva görülen “yabancılaştırma” politikası, yalnızca tarihle, milliyetçilikle veya din savaşlarıyla da açıklanamıyor. Sorun küresel, fakat örnek diye önümüzde duran, kıyımını izlediğimiz, duyduğumuz, günlük konuşmalarda bir örnek diye sözünü edip geçtiğimiz Arakan Müslümanları. Dediğimiz gibi Doğu’nun ülke isimlerini bile doğru düzgün telaffuz edemiyoruz, eğer o isimler İngilizceleştirilmemişse.

 

Arakan Müslümanları’nı okuduğumuzda ilk önce Burma’daki Müslümanların nasıl bir yabancılaştırılmaya uğratıldıklarını görüyoruz. Buna sebep milliyetçilik veya dinî ayrımcılık, düşmanlık… Her halükarda Müslümanlar, Burma’nın merkez yönetimi ve Burma’daki diğer etnik kimliğe sahip azınlık veya çoğunluk tarafından “yabancı” olarak kabul ediliyor ve kendilerine hiçbir vatandaşlık hakları tanınmıyor. Yabancılaştırma derken, söyleyip geçmiş olmayalım, bu şu anlama geliyor: Yabancılaştırma, bir “günah keçisi” ilanı anlamına geliyor. Yani Burma’da salgın bir hastalık meydana gelse, bunun sebebi Müslümanlardır denilecek. Mesela ülke geriye gitti, sebep Müslümanlar. İngiltere Burma’ya saldırsa, sebep Müslümanlar. Her durumda suçlu olan Müslümanlar. Arakan Müslümanlarının I. Dünya Harbi’nden, diğer deyişle Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra yaşadıkları tamamen “günah keçisi” konumuna düşürülmeleriyle ilgilidir. Buna sahipsizlik, hiçbir devlet veya topluluk tarafından benimsenmemek de diyebiliriz. İngilizler gelmiş, Müslümanlar kan ağlamış; Japonlar gelmiş, Müslümanların “ötekiliği” değişmemiş.

Okur Kitaplığı’ndan çıkan Arakan Müslümanları bir damla. Buzdağının görünen ucu. Bu kadarını görüp, konuyla ilgili düşünmeye ve Allah’a (cc) yönelip dua etmeye vesile olur inşallah.

http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=12416