‘BASKILARA ŞİİR DENEN TÜFEKLE KARŞI DURDUK ‘

‘BASKILARA ŞİİR DENEN TÜFEKLE KARŞI DURDUK ‘

Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yönelişler dergilerinde yetişen, 80 Kuşağı şairlerinden Adem Turan’ın ilk kitabı “Artık Kuşlarını Uçur” yirmi altı yıl sonra tekrar okurla buluştu. Turan’la şiirlerini ve yazım sürecini konuştuk.

03 Kasım 2014 Pazartesi

ADNAN ÖZER

Bu yıl, bir tanesi yeni baskı olmak üzere iki şiir kitabınız yayımlandı. Bunlardan "Artık Kuşlarını Uçur" 1988'de  yayımlanan ilk şiir kitabınız. Yeniden yayına hazırlarken üzerinde değişiklikler yaptınız mı? Ayrıca neler hissettiniz? 
Evet, bereketli bir yıl oldu benim için 2014. “Şiir Taşı” ocakta, “Artık Kuşlarını Uçur” ise Okur Kitaplığı tarafından ekimde yayımlandı 2. baskı olarak. İlk baskı 1988'de Yedi İklim tarafından yapılmıştı; 26 yıl sonra 2'nci baskısı yapıldı. Yeniden dikkatle gözden geçirdim ama dişe dokunur bir değişiklik olmadı, sadece bir tek kelimeyi çıkardım, dokunmadım diğerlerine! 1988’de nasıl doğduysalar öylece devam etsinler istedim edebiyat mahfillerindeki hayatlarını yaşamaya. Ama itiraf edeyim; ilk kitabım yayımlanıyormuş gibi bir heyecan yaşadım; içim içime sığmıyordu o günlerde. Sanki küllerinden yeniden doğuyordu benim sevgili kitabım, ilk göz ağrım…  

'Kâğıt üstünden konuşur gibi' derler ya, şiirsel eylemi içerden aça aça giden bir tarz görülüyor. Daha ilk kitapta bu tarz nasıl oluştu? 
Benim mekteplerim Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yönelişler’dir. Eğriydim, oralarda doğruldum/yoğruldum. Dolayısıyla, mistik bir donanımla çıktım şiir yolculuğuna; heybemin bir gözü kitaplarla, diğeri ustalarımın telkinleriyle doluydu. Usta- çırak ilişkisine çok önem veriyordum! Mahmut Kanık, Hasan Aycın, İlhan Kutluer, Mücahit Koca, Ahmet Kot, İbrahim Ünal Taşkın, Mustafa Özçelik gibi şair ve sanatçılar şiirimde emeği olan ustalardı. Bursa’daydım, Sur Kitapevi’nde buluşur edebiyat ve şiirle dolu muhabbetler yapardık arkadaşlarla. Diriliş ve Edebiyat dergilerini bekler, Mavera ve Yönelişler’de kaybolurduk. Batı ve Doğu klasiklerini yutar gibi okumuştum. Rasim Özdenören, "Derviş’in şiirini yazan şair” diyordu şiirimi değerlendiren bir yazısında. Mustafa Özçelik de bir çalışmasında “Turan, ta başından beri sağlam bir şiir diline sahip bir şair (..) Böylece şairin kalbini yoklayarak hem genişlik ve uzunluğuna hem de derinliğine açılan bir dünyanın içinde bulurum kendimi” diyordu. Bu tespitlere sizin sorunuzu da ekleyelim ve 80'leri de iliklerimize değin yaşadıysak! Sorunuzu cevaplamış olurum sanırım.

Kısaca, böyleydi işte ahvalimiz...

'Artık Kuşlarını Uçur' ilk yayımlandığında, nasıl bir esinlenme içindeydiniz o dönemde ? 
80'li yılları bilirsiniz, 12 Eylül’ü de! Öyle bir ortamda, 80 Kuşağı dediğimiz şair ve sanatçılar imgeye yöneldi. Siyasal yapı, bireyci ve kırılgan olmaya zorladı onları; içe doğru bir şiir yolculuğuna çıkardı. Kimi, kapılarını dış dünyaya kapatırken, kimi iç âlemindekileri yüklenip, aralık bıraktığı kapılardan geçerek kente doğru yürümeye çabaladı. İkinci Yeni şairlerini okuduk; Edip Cansever, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Turgut Uyar vardı… Döne döne okuduk; şiirle yatıp şiirle kalkar olduk. Dergiler vardı, bizlere unutulmaz heyecanlar veren dergiler… Takipler vardı, soruşturmalar, baskı ve dayatmalar, savaşlar vardı; Afrika, Kudüs vardı; Ortadoğu o zaman da bu günkü gibiydi: Durmadan akan kan! Bütün olumsuzluklara, dayatmalara, baskılara karşı şiir denilen tüfekle karşı durduk o yıllar… Abdestliydik ve şiirle yürüyorduk sokaklarda. Ama aşk vardı en önemlisi! 20'li yaşlardaki bir delikanlı âşık olmaz mıydı; olurdu elbet! Âşık olduk, yandık, piştik, kavrulduk... Kısaca, böyleydi işte ahvalimiz… 

 

Kaynak: http://www.aksam.com.tr/yasam/kultursanat/baskilara-siir-denen-tufekle-karsi-durduk/haber-350783