"Ben İsmet Özel Şair..."

"Ben İsmet Özel Şair..."

Reşit Güngör Kalkan İsmet Özel ismi etrafında oluşturulan birtakım kişisel haber ve yorumların varlığını irdelemekten ziyade farklı bir tablo sunuyor

01 Aralık 2010 Çarşamba
 
Söyleşi: Asım Öz
Bir şair ve aynı zamanda modern düşünce çağında birtakım kavramların etrafında bir düşünce sahası açan metinleri ile İsmet Özel bir damar olarak varlığını hissettirmekte, şiirleri ve yazılarıyla ilgi odağı olmaya eskisi kadar olmasa da devam etmektedir.
İsmet Özel'e dönük eleştirilerin önemli bir bölümü 'anlamak' üzerine yoğunlaşırken, kişisel serzenişler edebiyat sayfalarının ve mahfillerinin yegâne konusu olarak daha çok kişisel tarife matuf 'kibir' dolayımında yapılmaktadır.  Bu tavrı "vakurca" ve  "Özel'in şahsiyetini oluştururken özellikle vurguladığı 'kendi işini kendin görmelisin' açıklığıyla anlattığı ve bir tutum olarak varlığını korumak için sığındığı tek silah olarak" görmektedir Reşit Güngör Kalkan. Yaşadığı düşünsel süreçleri 'kişisel aydınlanma peşinde koşmak' olarak değerlendiren Özel, bilginin egemenliğini kendisine sağladığı imkânlar dolayısıyla arzuladığı ilk çocukluk yıllarından bu yana önemli bir farkındalık olarak görmektedir. Kalkan'la "Ben İsmet Özel..." kitabından hareketle İsmet Özel'i konuştuk.
İsmet Özel'e ilginiz ne zaman başladı?  Sizi onun üzerine bir biyografi yazmaya iten etkenler neydi?
-1992 kışında, lise 3.sınıf öğrencisiydim. İsmet Özel'in kapağı başaklarla bezeli, İklim yayınlarından çıkan meşhur "Erbain" isimli toplu şiirlerinin bulunduğu kitabını bir sahaftan satın almıştım. Lise 3'teki bir oğlanın eğilimleri ölçüsünde sol düşüncenin bağrıma sapladığı yoksulluk kelimesinin büyüsü içinde yetiştiğimi inkâr edecek değilim elbet. Babam köylerde çerçilik yapardı. Bu büyülü kelime, (yoksulluk) İsmet Özel'in şiirleriyle hemhal oldukça ve de İsmet Özel'in İslâmcı bir şair olduğunu öğrendikten hem ilginçleşti hem daha bir katmerleşti. Çünkü sonradan farkına vardığım ve ideolojinin çizgisine ayak basmadan yazılan bu şiirler İsmet Özel ismini ilerleyen yıllarda benim açımdan fazlasıyla önemli kılmaya yetti. Bugün kitaplarının tamamı (ilk baskılar da dahil olmak üzere)  kitaplığımın en özel köşesinde ikâmete devam etmektedirler. 
Aslında İsmet Özel meselesinden ziyade, bir gelenek, bir anlayış olarak yaşayan sanatçılarımıza saygı çerçevesinde yapılması gereken ama birtakım –belki- kişisel ya da kurumsal sebeplere bağlı olarak yerine getirilmeyen bir hastalık hali bu. Yani yeri geldiği zaman bu adam bizim üstadımızdır, fikir prensimizdir diyeceksiniz ama aynı zamanda üstadınızı açlığa, yoksulluğa mahkum edeceksiniz. Yok böyle bir şey... Yaşayan bir değer olarak, yanıbaşımızda duran bir değer olarak, hayatımıza temas etmiş önemli isimlerin bir şekilde yazılması gerekmiyor mu sanki? Ben İsmet Özel biyografisine bu noktadan hareketle başladım. Yani bir tavır olarak, yaşayan ve etkisini kültürel ve siyasal tarafıyla sürekli genişleten bir damar olarak İsmet Özel'i yazmaktan daha doğal bir endişe olamazdı, ben de bu endişenin beni sürekli diri tutan tarafına tutunarak yapılması gereken ne ise onu yaptım.
Biyografi içerisinde yer alan kimi görsel unsurlardan hareketle biyografiden İsmet Özel'in de haberi olduğu izlenimini edindim...
-Evet İsmet Bey haberdar çalışmadan. Fakat kitapta yer alan görsel unsurlar tamamen kişisel çabalarım neticesinde bir araya getirildi. Bu konuda İsmet Özel'in maalesef hiçbir katkısı sözkonusu değil.
"Savaş sonunda doğmuş olmam, bana öyle geliyor ki, nasıl bir aile içinde doğmuş olmamdan, nasıl bir eğitim aldığımdan çok daha etkilidir" diyor İsmet Özel ama ben yine de onun nasıl bir aile içinde dünyaya geldiğini merak ediyorum?
-İsmet Özel'in içine doğduğu aile, 2.Dünya Savaşı'nın bütün yıkıcılığıyla ekonomik sıkıntılarını bünyesinde yaşayan, hisseden milyonlarca aileden biridir. Bu açıdan İsmet Özel'in kullandığı bu ifade, hayatı adeta bir öğretmen olmaksızın öğrenmiş olmakla ilinti bir durumdur. Düşünün, 6 kardeşin en küçüğü olarak aile içinde hiçbir imtiyazınız yok, kardeşlerinizin hepsi eğitim görüyor, ekonomik olarak iki yakanız hiçbir zaman bir araya gelmiyor ve sadece kitaplarla örülü bir hayatın penceresinden değil koskoca kapısından bakıyorsunuz dünyaya. Bu dünyanın ne numaraları vardır, işte bu yoksulluk, çaresizlik ortamında öğreniyorsunuz. Ancak, elbette şu da söylenmeli, İsmet Özel ailesinde etki bütünüyle olmasa bile önemli ölçüde anneden geçmektedir çocuklarına. Annenin varlığı, hayatın varlığıdır bir anlamda. Bu açıdan bakıldığı vakit ne savaş korkusu, ne yoksulluk sıkıntısı annenin varlığı sebebiyle derinden sarsamıyor aileyi.
 Babasının onun üzerine özel bir etkisi olduğu belirlemesini yapıyorsunuz. Bu nasıl bir etki?
-Özellikle belirtmek istiyorum, İsmet Özel'in babasıyla kurmuş olduğu ilişki ilk başlarda çok silik bir görüntü vermiş olsa bile ilerleyen zamanlarda ve bilhassa babasının ölümü sonrası İsmet Özel'in içini özne olan babasına bağlı olarak kendisinin doldurmaya başladığı bir ruh burkuntusu halini almaya başlıyor. Yani Özel, babasının rüştiye mezunu olmasına rağmen polislik mesleğine intisap etmiş olmasını, birtakım fırsatlar peşinde koşan ekabir takımı arasında bir ayrıcalık, bir özveri olarak görüyor. Zaten bir söyleşisinde; "Bana babamdan ne kaldığını soranlara ben bu örneği veriyorum diyor. Verdiği örnek, babasının Van'da valilik emrinde geçen bir olaydan mütevellit, bir sabah valinin babasına telefon açarak gazetelerini getirmesini istemesiyle başlıyor. Ama babasının bu emre karşı çıkıp gazeteleri kapıcı geldiği vakit göndereceğini söylemesi üzerine vali ile mahkemeye kadar uzanan bir seremoniyi beraberinde getirmesi üzerine son buluyor. Saygılı ol ama itaat etme. Tabii babasının insana dair söylediği 'eşref-i mahlukat' nitelemesi, Özel'in babasının yaşarken ortaya koyduğu tavrıyla orantılı bir şekilde ilerleyen yıllarda kendisine bir kişilik, bir otorite olarak miras kalıyor.
1960'lı  yıllarda Türkiye İşçi Parti'li olarak görmekteyiz İsmet Özel'i. Bu parti ile nasıl bir ilişkisi var?
-1960'lı yılların henüz başında, meşruiyet kavgası veren bir parti İşçi Partisi. Ülkede sosyalist endişelere sahip grupların ilgi ile takip ettiği bir yapısı var. Söylemleri oldukça marjinal. Örneğin "Kula Kulluk Yetsin Artık" sloganı bu anlamda harekete getirici bir etkiye sahip. İsmet Özel'i, az önce de ifade ettiğim gibi henüz meşruiyet savaşı veren bu yapıya çeken de böylesi endişelerdir. Kızılay'da bulunan ve yoğun tartışmaların, sohbetlerin, projelerin gerçekleştiği parti binası, İsmet Özel'in gençlik yıllarında aktif olarak katılacağı ve Çamlıdere İlçe Sekreteri olarak çalışacağı bir hüviyete sahiplik yapar. Partinin en alt kademe işleri olmak üzere İşçi Partisi'nde siyasal pratiği bütün olarak yaşar. Bu süreçte ihaneti de, dostluğu da görür. Marksist pratik olarak teorinin batağında boğulmaya tahammül edemeyen Özel, yerine ve zamanına göre bir aktivist, bir partizan, bir militan olarak görev alır o yıllarda.
Daha sonra FKF ve ardından da Dev-Genç içinde; dönemin işçi sendikalarıyla devrimci eylemlerde ve FKF Marşı'nın sözlerini yazmış mesela. Onun bilinçlenmeye başladığı yılların siyasi ve toplumsal özellikleri nedir?
-Bir bilgi yanlışlığını düzeltmeliyim; İsmet Özel hiçbir zaman Dev-Genç pratiğini yaşamadı. Fakat FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içinde, Genel Sekreterliğe kadar uzanan bir siyasal süreç yaşadı. FKF Marşı bu aralıkta, yani 1966 yılında yazıldı. Geriye dönecek olursak, aslında Özel'in FKF'nin Dev-Genç dönüşümüne karşı çıktığını bile söyleyebiliriz. Fakat bu süreci kısaca özetlemek gerek; Türkiye pratik olarak klasikler ve diğer yabancı yazarların çevirileriyle 60'lı yılların başında tanıştı. O günün şartları içinde doğu ve batı bloku olarak adlandırılan ve 90'ların başına kadar devam edegelen soğuk savaş, sadece Türkiye'ye değil, bütün dünyaya emperyalizm ve komünizm seçeneklerini sunmuştu. Bu seçenekler Türkiye pratiği olarak özellikle 'sol' anlayışta 'sosyalist' düşünce olarak yansıdı. Kültür ve sanattaki yansımaları ise bildiğiniz klasik sol isimler olarak ortaya çıktı. Bununla birlikte Türkiye o zamana değin birçok kavramın etraflıca tartışıldığı, örneğin Psikanaliz, Varoluşçuluk, Sosyalizm, Komünizm sıklıkla irdelenen alanlar olarak hafızalarda yer etti. Siyasal pratik olarak, öncüllerini tek parti hegemonyasından beri tutacak olursak öncelikle İşçi Partisi eylemselliği olduğunu söylemek mümkün. Şartları ağırlaştırılmış bir Türkiye'nin ilk kuşak kavgacıları olarak bugün klişeleşmiş adıyla '68 kuşağı' şeklinde anılagelen ve bu sürece katkı sağlayan isimlerle bir döneme damgasını vurmuş oldu. Şimdi, Türkiye'yi 12 Mart darbesine götüren en belirgin unsur, Türkiye'nin sözde 27 Mayıs darbesi ile ifade edilen ve 'bu kış komünizm gelecek' diskuruna bel bağlayanlara ağır hakaret etmiş oldu. Dönemin gençliği için bu tecrübe, şiirde İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Özkan Mert, Süreyya Berfe vb. isimlerin ön plana çıktığı bir ağırlık merkezini oluşturdu. Şu önemli bir nokta; O dönemin gençliğini sarıp sarmalayan en belirgin itki siyaset ve buna paralel olarak edebiyat. İsmet Özel, bu sürece İşçi Partisi dolayısıyla siyaset; özellikle pratik anlamda yürütmüş olduğu Halkın Dostları dergisi ile de edebiyat alanında katkı sağlamış oldu. Bu derginin aboneleri arasında dönemin önemli gençlik liderlerinin de olduğunu görüyoruz. Bu İsmet Özel'in örgütsel, komün hayat tarzını ne kadar içselleştirmiş olduğunun da önemli bir kanıtıdır aynı zamanda.     
İkinci Yeni sonrasının özgün bir şiir pratiği olan 'Genç 60 Şiiri' içinde İsmet Özel'in yeri nedir?
-Bir kuşak tanımlaması olarak, evet 60'lı yıllar 'toplumsal gerçekçi şiir' akımının sanırım en üst duyarlılıkla yaşandığı ve fakat bununla birlikte içi boş, sıradan görüntülerin de bu akım etrafında cereyan ettiği bir mesele olarak karşımızda duruyor. Toplumsal gerçekçi şiir, ideolojik bir meselesi olmakla birlikte, sanat kaygısının da bu mesele ile atbaşı gittiği bir çerçeveyi imlerken, devrimci duruşu edebi bir form olarak şiire başarıyla yansıtan bir-iki isim dışında ünü dışlanmış şair yoktur. Dönemin şairleri olarak İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Süreyya Berfe, Özkan Mert, Egemen Berköz, ön plana çıkmış isimler olarak görünmüş olsa bile, ortamın dilini, düşüncesini, felsefesini ve estetiğini en şık haliyle mısralara döken şair İsmet Özel olmuştur. Abartı olarak algılanabilir fakat İsmet Özel'in şiirleri o günün şartları içerisinde karakolların duvarlarını süslediği gibi miting meydanlarında taşınan dövizlere, dönem gençliğinin hatıra defterlerine değin birçok yerde inanılmaz bir hayranlık uyandırmıştır. Az önce bahsettiğim şairler acaba neden İsmet Özel kadar başarılı olamamışlardır? Bu soru en az şiir eleştirmenleri kadar edebiyat tarihçilerinin, siyaset bilimcilerin de inceleme alanına girebilir/girmelidir diye düşünüyorum. Çünkü siyasal pratik, edebiyatı yedeğinde gören düşünce teorilerinin biricik sığınağı olmuştur. Sanatı elinde tutan bu anlayış politik amacını bilinçli bir tercih eşliğinde kullanmıştır. Bu tercih verimli zekâlar elinde sanatın altın ürünlerini ortaya çıkarmıştır. İsmet Özel'in 'Genç 60 Şiiri' olarak kabul edilen akım içerisinde zekâsı, bilgisi ve içtenliğiyle yazdığı şiirler, bugün dahi şiir okurunu derinden etkileyip şiir ilgisini çekmeye devam ettiğine göre 'Genç 60 Şiiri' olarak tanımlanan akımın öncüsünün İsmet Özel olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. En azından edebi form olarak bu böyledir.
 Sanat ve siyasal pratik her zaman birlikte mi İsmet Özel'in yaşamında?
 -Doğrusu bu çalışmanın en zor tarafını bu soru oluşturmuştur diyebilirim. Yani İsmet Özel'i siyasal yönüyle ele alırken şairliğinden yalıtmış olmak veya şairliğini ele alırken siyasal kimliğine bigâne kalmak önceleri bir dilemma olarak gözüktü. Fakat bir sanatçının siyasal ortamın gerekliliğinden kaçınması bir çeşit inkâr olduğuna göre Özel'in bu anlamda siyasal yaşamı sanat pratiği olarak yansımıştır. Şiir olarak yansımıştır; deneme, fıkra olarak yansımıştır. Bu konuyu irdelemek gerekiyor, çünkü İsmet Özel çapında düşünürlerin sanat yaşamları karşısında siyasal yaşamlarını riske etmek gibi lüksleri bulunmamaktadır. Sanat, edebiyat tarihi bunun örnekleriyle doludur. T.S. Eliot, Pound vd. bu yönüyle değerli örneklerdir. 1965 yılında yazılan "Partizan" şiiri, Türkiye'de ilk siyasal olayların başladığı üniversiteli öğrenciler arasındaki kavganın neticesidir. İşçi Partisi üyesi bir şair olarak Özel, olayların tam göbeğinde bulunmuş, şiirlerini, yazılarını bu doğrultuda kaleme almıştır. "Evet İsyan" şiiri aynı şekilde kavramların kol gezdiği, dibek döğücülerin çarnaçar dolandığı bir aralıkta yazılmıştır. İsmet Özel eylem adamı kimliğini bazı kesimlerin iddia ettikleri gibi bedel ödemeksizin pekiştirmiş değildir. Tam tersine, kendisini yargılayan hakimin sormuş olduğu, "sen komünist misin?" sorusuna hakimin yüzüne doğru haykırarak, "evet, ben komünistim" cevabını verebilecek denli gözüpek bir şahsiyettir. 
Bu yıllarda Ataol Behramoğlu dışında kimlerle arkadaşlığı vardır?
-Manada bir arkadaşlık her zaman yer etmiştir Özel'in hayatında. Ataol Behramoğlu'nun dışında belki arkadaşlık, dostluk değil ama temas ettiği insanlar mevcut. Süreyya Berfe, Özkan Mert, Egemen Berköz, Yurdagül Alpay, Abdullah Nefes, Murat Belge, Üstün Akmen, Nihat Behram, Eser Gürson, Haluk Aker bu isimler arasında göze çarpan kimseler.
 Peki eleştirmen Hüseyin Cöntürk'le nasıl bir ilişkisi var İsmet Özel'in?
-Haftalık Çarşamba toplantılarının dışında herhangi bir ilişkisi yok.
Onun hakkında ilk ve esaslı yazılardan birini yazdığını düşündüğüm Eser Gürson'la da bir resmi yer alıyor kitapta İsmet Özel'in. Gürson'un yazısı hakkında bir şeyler yazmış mı Özel o yıllarda?
-Yaptığım kaynak taraması neticesinde böyle bir yazının varlığına rastlamadım. Fakat döneminin önemli eleştirmenlerinden Eser Gürson, sanatına yazık ettiğini düşündüğüm önemli bir isim olarak o yıllarda kalmış bir surettir edebiyatımızda.
Askerde sakıncalı olarak görülüşü onu pek çok ünlü isimle tanıştırmış. Biraz bu isimlerden söz eder misiniz?
-İsmet Özel önce Konya'da başlayıp, sonrasında Elazığ, Sivas ve Muş'ta tamamladığı askerliği süresince yakasını yakın takipten bir türlü kurtaramamıştır. Kendisi gibi üniversitenin gediklileri arasında yer alan Ataol Behramoğlu o sıralar Van'da askerlik yapmaktadır. Muş'ta ise Yılmaz Güney, Herkül Milas, Üstün Akmen ve ünlü Ermeni müzisyen Arman Vartanyan ile birlikte yapmaktadır askerliğini. Üstün Akmen'in ifadesiyle, "her zaman lider tavrını korumasını becerebilmiş, yığınların öncülüğüne soyunan şiirleriyle" Muş'tadır. İsmet Özel Yılmaz Güney'i ilk tanıdığı gün çevresine "pek heyecansız" olduğunu söyler. Üstün Akmen'in yüzüne karşı da, "eğitimde ezilmesinin amaç edildiğini, yıkıldığı an bu amaçlarına hizmet etmiş sayılacağını" söyler. Saygı evet, itaat asla. Bu ilke bütün bir İsmet Özel yaşamının özetidir aslında.
İsmet Özel üzerine düşünen sol çevrelerden bir kısmı 80'lerin ortalarına kadarki şair İsmet Özel'i ve 12 Mart'a kadarki 'tavır İsmet Özel'ini çok önemsediklerini ifade ediyorlar. Buradan hareketle şair İsmet Özel ile tavır İsmet Özel'i ayrımının yerli yerinde bir ayrım olup olmadığını sormak istiyorum. Bu konu da ne söylersiniz?
   -Şair zaten bir tavırla oluşturmaktadır mısralarını/metinlerini. Bu açıdan bakılacak olursa İsmet Özel'in "kült" tavrının 60'lı yılların başından beri şahsiyetinin bir özelliği olarak ortada durduğunu görürüz. Ayrıca bir ayrımın, en azından İsmet Özel açısından yapılacak ayrımın doğru olmadığını düşünüyorum. Sadece politik eğilimleri dolayısıyla değil şahsiyet olarak da tavır adamıdır İsmet Özel. Yaşamı şiirle kronik bir örgü oluşturmuş bir şahsiyetin şartlara bağlı kalmak gibi bir basitliğe düşmeksizin oluşturduğu metinler ortada duruyor. Yani 1974 yılından sonra ihtida eden İsmet Özel ile 1971 hatta 1972 yılına kadar tavır adamı olduğu iddia edilen İsmet Özel aynı merkezin adamı olduğunu 1974 yılından sonra da göstermiştir. Bunda şaşılacak bir şey yok aslında. Fakat piyasa spekülatörlerinin malzeme devşireceklerini umarak yaklaştıkları bu mevzi, İsmet Özel'in kendi gustosunda duran havai tarzına bir çeşit renklilik katıyor. Şair İsmet Özel ile tavır İsmet Özel arasında bir milim dahi fark olduğunu iddia etmek kusura bakılmasın ama saçmalamaktan öte bir şey değildir. Sol düşünce İsmet Özel'e hiçbir zaman tavır almış değil aslında, Sivas olayları sonrasında da bu böyleydi. Çünkü İsmet Özel'in düşünce pratiğinin Marksist uzantısında duran kritik eleştiri açısından böyle olduğunu düşünüyorlardı. Yani ortada bir eser var mı kardeşim, evet var; o zaman mesele nedir? Bizim olsun İsmet Özel. Kusura bakılmasın, İsmet Özel kimsenin malı olamayacak kadar varlığını keşfedebilmiş ve bu varlık alanına sirayet edebilmiş ender düşünce adamlarından biridir. Bu açıdan bu tip ayrımların manasız olduğunu bütün bir çalışma sürecinde yakından gördüm.
İsmet Özel'in düşüncel değişimi gerek o yıllarda gerekse sonrasında hem kendisi tarafından hem de başkalarınca nasıl değerlendirildi?
-Özel'deki değişimi kendilerine yapılan bir ihanet, hakaret olarak değerlendiren kesimler bile olmuştur. Tabi bu süreci mantıklı tahlil eden aydınlar da yok değil. 1971-72 yılına değin "devrimin öncü kesimlerini belli bir duyarlılığa iten, onları duygularında terbiye eden" şiirleri ile Özel, ünü dışlanmış bir şair olarak dönemin kalburüstü eleştirmenleri, yazarları tarafından ayakta alkışlanıyordu. Özel'i "Nazım'dan sonraki süvari" olarak görenler, bu düşüncelerini İsmet Özel'in değişimi sonrası dile getiriyorlardı. Bu konuda geniş, uzun soluklu konuşmalar yapılabilir. Sol çevre bugün dahi hala İsmet Özel'in yeniden kendilerine geleceği umuduyla bekliyor. Selim İleri, Ataol Behramoğlu, Vedat Günyol, Osman Saffet Arolat, Ece Ayhan, Güven Turan, Süreyya Berfe, Egemen Berköz, Abdullah Nefes, Murat Belge vb. birçok isim Özel'in değişimini uzun uzadıya anlatan yazılar kaleme aldılar. Bu süreç bugün bile bir muamma halinde tartışılıyor.
Özel'in kendisi ise, bu değişimi "ahlak" temelinde değerlendiriyor. Değişiminin gizemini merak edenler için "varolmayı gerekli kılan mutlak ahlak" kavramını kendisi için şiar ediniyor. Yani "beni sosyalist olmaya götüren sebepler ne ise aynı sebepler dolayısıyla Müslüman oldum" ifadesi özünde bir değişimin olmadığını da işaretliyor aynı zamanda. Kaygılar, endişeler aynı. Fakat siyasal manada 12 Mart darbesinin sol kesim için ağır bir hakaret olduğunu fark eden belki de ilk isim Özel olmuştur. Bu açıdan Özel'in yaşadıkları göz önünde bulundurulursa sanırım Türkiye ölçeğinde son otuz kırk yılın sosyopolitik dökümüne ulaşılabilir.
  Dönüşümünden sonra İslamcı çevrelerde daha çok kimlerle birlikte olur İsmet Özel, nerelerde yazar?
 -Öncelikle Özel'in değişim sonrası aceleci davranmadığını görüyoruz. 1972-74 yılları Özel açısından ciddi düşünce sancılarının çekildiği, ağır psikozların, intihar eğilimlerinin yaşandığı bir süreci barındırıyor. Sezai Karakoç değişim sonrası İsmet Özel'in temas ettiği ilk isim. Fakat uzun süreli bir birliktelik değil bu temas. 1977 yılında Yeni Devir gazetesi idaresinin (Nabi Avcı) yazma teklifi ile süreli yayınlardaki yazı dünyasına ilk adımını atıyor. 1978 yılında Ali Bulaç yönetiminde yayınlanan Düşünce dergisinin 8. sayısından itibaren Özel'in bu çevreyi genişlettiğini görüyoruz. Zaten sanırım yazarlık serüveninin en verimli ürünleri bu yıllarda ortaya çıkıyor. Ünlü "Üç Mesele" bu dönemin ürünüdür. Sonrasında ise yayınevi kurma çalışmaları vesilesiyle Ahmet Kot, Bekir Karlığa, Dergâh çevresinden Mustafa Kutlu, İsmail Kara, Milli Gazete, Yeni Şafak, Gerçek Hayat dergisi yazı yolculuğunun duraklarını oluşturuyor. 
28 Şubat ve sonrasında İslamcı camiada yaşananlar İsmet Özel'i nasıl etkiledi?
-Şu noktayı özellikle vurgulamak istiyorum; 26 yıllık yazarlık yaşamı boyunca İsmet Özel'in yazdıklarını ve yaptıklarını göz önünde bulundurduğumuz zaman bir tek müşahhas bünye ile karşılaşıyoruz: titizlik. İsmet Özel konu ile ilgili sorulan bir soruya "28 Şubat takvimlerden bir gündür" dediği vakit bazı kesimlerin hedefi haline gelmişti. Bu adam ne söylüyor diyenler, tıpkı 12 Mart darbesini üzerinde hisseden kesim gibi uğradıkları hakaretin farkına henüz varamamışlardı. Bu durumu da ilk defa dillendiren İsmet Özel olmuştur. Özellikle İslâmi endişelere sahip cemaat, grup, klik, vb. oluşumların 28 Şubat sonrası, o güne kadar ortaya koydukları güçlerinin ve manevi tarz bakımından taşıdıkları birikimlerinin neye tekabül ettiği ortaya çıkmış oldu. Cılız seslerden oluşan bir okul korosu gibiydiler hepsi. Bütün bunları gördük, yaşadık. Çarşaflar yerini rengarenk başörtüsüne bırakırken parmaklardaki yüzükler uçtu gitti, sakallar sinek kaydı oldu!.. Neden? Çünkü titizlik yoktu. Çünkü İslâmi duyarlılık sloganların ötesine geçmemişti. Oysa meselenin ne olması gerektiğini o güne kadar bıkmadan anlatan İsmet Özel, karşılaştığı manzara karşısında bir tavır olarak noktayı koymak zorunda kaldı: Müslümanlar pastanın peşindeydiler, kaptılar!.. Dolayısıyla bu emniyet telkininden yoksun yapı bu bünyeyi daha fazla barındıramazdı. Nitekim Özel'in özellikle Başbakanın oğlunun düğünündeki görüntülerden duyduğu rahatsızlık 4 Ağustos 2003 tarihli Milli Gazete'ye "Bir Zamanlar Bir İsmet Özel Vardı" başlıklı yazısıyla yansıdı. Sonrasında ise Özel'in acı feryatları kaldı. Hiç unutmuyorum, bir gazeteye verdiği mülakatta şu cümleleri kullanmıştı Özel: "İslami kesimdekiler benim kendilerine benzediğimi sanarak gurur duydular. 'Bak, komünist şair de bizim gibi oldu' dediler. Bu bana bir yıldızlık sağladı. Ama bu aynı zamanda benim ne dediğimi anlamama şartlarını da yarattı. Oysa ben İslâmı onların şartlanmalarından bağımsız olarak öğrendiğim için 12'den vuruyordum hep. Ben onların korunma mekanizmalarına ihtiyaç duymadığım için asıl meseleye yöneliyordum. Ben, İslami hareket içinde çok prestijli ama söylediği kulak arkası edilen bir adam olarak yaşadım. İslami kesimde birtakım şeyleri kullanıp sivrilmek soldan çok daha kolaydır. Çünkü Necip Fazıl'dan beri bir tek adamlık, bir üstatlık mertebesi olmuştur bu kesimde. Ve isim sahibi olan insanlar, gizli ve açık olarak buna oynuyorlar. İslami kesimde insanlara asıl meseleden uzaklaşmaları karşılığında birtakım konumlar teklif ediliyor. Ve sonuçta da işte AKP oluyor."
 İsmet Özel Türkiye'nin yakın tarihinde etkili olan ideolojilere nasıl bakar?
 -Bu soru sanıyorum Özel'in bir dönem yakın durduğu ideolojilerle ilgili. Söylediklerimi tekrar etmeme gerek yok. Özel'in Müslüman olduktan sonra sosyalist, komünist, İslamcı sosyalist v.b. düşünceler içinde varlığı insanı kuşatmayan, insanı değersizleştiren bütün düşüncelere set çektiği gibi bir dönem içinde barındığı düşüncelere karşı pervasız bir tutum takındığını görüyoruz. Fakat dönemin ilişkileri içinde, insani temelde devam eden dostlukları var.
 İsmet Özel'in gerek teknoloji gerekse Türklük konularında Alman düşüncesi ve Hareket dergisi çevresinden etkilendiği söylenilebilir mi? 
   -Bir dedikodu, magazin boyutu olarak kabul edilmiş ise evet. Fakat somut bir delil bulmak, Özel'in düşüncelerine endeksli bir yatırım olarak düşünülmüş ise hayır. Yani Alman düşüncesi Witgenstein veya Derrida ya da bir başkası Özel'i direkt olarak etkilemiş değil. Özel'in okuduğu ilk filozof olan Spinoza'dan günümüz dünyası filozoflarına değin geniş yelpazeli bir seyir izleyen Özel'in okumaları, titizlik bakımından bir filozofu kendi dilinden öğrenmek için o dili öğrenmeye kadar varır. Hareket dergisi için de aynı şey geçerli. Anadolu sosyalizmi gibi bir düşüncenin Kur'an ve sünnetten başka ölçü tanımayan İsmet Özel üzerinde hangi bakış açısıyla etkisi olduğunu söyleyebiliriz acaba?
İsmet Özel şiir üzerine yazan ve konuşan bir şair aynı zamanda. Bu konuda kaleme aldığı ilk kitabı Şiir Okuma Kılavuzu ile şiir üzerine denemelerini bir araya getirdiği Çenebazlık arasında süreklilikler ve kopuşlar bağlamında bir karşılaştırma yapmak mümkün mü?
-Kesinlikle değil. İsmet Özel'in 20'li yaşlarında şiir üzerine yazmış olduğu ilk metinleri 40'lı yaşlarında yayınlamış olduğu kitabına dahil etmesi bunun en güzel ispatı değil midir? Kaldı ki İsmet Özel şiiri sadece yazan değil şiirle yaşayan bir entelektüeldir. Şiir Okuma Kılavuzu'ndaki metinler bağlam olarak Çenebazlık'taki metinlerin anlamsal olarak izleğini oluşturur. Bu durum İsmet Özel'in şiir üzerine düşüncelerinde ne denli titizlikle durduğunun da bir göstergesidir aynı zamanda. Yalnız şu fark ileri sürülebilir; özellikle İkinci Yeni bağlamında Özel'in bir karşı duruş olarak geliştirdiği Halkın Dostları'ndaki yazıları, sonraları üslup olarak alabildiğine yumuşamış, bir dönem sert muhalefet sergilediği isimlere düşünce çerçevesinde yakınlaşmıştır. Modern Türk şiirini 1954-1959 yılları arasında imlemiş olması gerek Şiir Okuma Kılavuzu'ndaki gerekse Çenebazlık'taki yazılarda belirgin olarak görülebilir.
Çoğunluk onu günümüzde, "bir iyi şair eskisi", "bir Türkçü" olarak görmeye başlamıştır. Söylediklerini ciddiye alanların sayısı her gün bir miktar daha azalıyor olmalı. Onun son geldiği yeri nasıl yorumluyorsunuz?
 -Bunlar sanıyorum irdelemeyi dahi gerektirmeyecek denli ufuksuz ifadeler. Yani ne demek iyi şair eskisi? Ortada şiir var mı, evet var. Ortada düşünce var mı, evet var. İyi niyetli kimselerin İsmet Özel sözkonusu olduğunda hakkını teslim ettiğini görmek yeterli. Türkiye'nin doğrultusunu hesaba katacak olursanız Özel'in Türkçülüğü ile sosyalistliği arasında ciddi bir fark göremezsiniz. Titizlik değişmiyor. Varlık alanına intibaktır sözkonusu değişmeler. Özel'in son geldiği noktayı hep birlikte bekleyip göreceğiz. Ne demişti Cemil Meriç İsmet Özel için; Wait and see. (bekle ve gör)
İsmet Özel üzerine yazılan yazıların niceliği ve niteliği hakkında ne söylersiniz?
-Bir başka yerde yine söylemiştim; İstikametin anlaşılması yönünde cereyan ediyorsa yazılanlar ve söylenenler, emek hasıl olmuş demektir. İstikamet nedir? Varlığımızla işgal ettiğimiz alan arasında duran kulluk. Dikkat etmek gerekir, İsmet Özel'in düşlediği Türkiye, aristokrat bir entelektüellikten geçiyor. Ayrıca bir başka kalem tarafından Türkiyelilik ısrarı ise yazılanlar, mesele anlaşılmıştır. Fakat görebildiğim kadarıyla bir başka renk var bu yazıların arasında; İsmet Özel üzerinden önce Sosyalizm, sonra İslâm düşüncesi, en sonunda da Türkçülük paçavraya çevrilmek istendi. Geniş, oylumlu yazılar oldukça az. Var olanlar ise zaten İsmet Özel'in hakkını teslim etmek durumunda kalıyorlar. Neden? Çünkü İsmet Özel haklı. Sosyalistken de, Müslümanken de Türkçüyken de haklı. Çünkü adam ortada, bir yere gitmiş değil. Bulunduğu yerden bir milim dahi kıpırdamış değil. Dolayısıyla yapılan tartışmalar ne olursa olsun, İsmet Özel'in yıllar içinde söylemiş oldukları da göz önünde bulundurulduğu vakit haklılığını daha bir katmerliyor. Sosyalistlerin 12 Mart darbesi karşısında uğramış oldukları "ağır hakareti" kendilerine ilk söyleyen İsmet Özel'di. Aynı şekilde İslâmcı camiaya karşı, yaşananlar karşısında, "28 Şubat takvim yapraklarında bir gündür" beyanıyla bir karşı duruş geliştirememiş olmalarını eleştiren de ilk defa İsmet Özel olmuştu. İsmet Özel, bazılarının iddia ettiği gibi edebiyatın, siyasetin medya figürü değildir, olmamıştır ve şimdiki pozisyonu itibarıyla söyleyecek olursak olmayacaktır da.
Eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
 -Ben yaptığım çalışma dolayısıyla son derece huzurluyum. "Ben İsmet Özel Şair..." bütünlüğünü koruyacağına inandığım, hassas ölçülerin titizlikle irdelendiği bir armoni oldu. Yani Özel'in bütün bir yaşamı ilk defa bu çalışma dolayısıyla ortaya çıkmış oldu. Önemli bir kaynak olacağı inancındayım.
Söyleşi için teşekkür ederim..
 -Ben teşekkür ederim, sağolun.