Bir mezar taşının sırrından savrulan küller

Bir mezar taşının sırrından savrulan küller

Şeyma Yol Kara'nın 'Taşlar ve Küller'i mezar taşlarının okunmasıyla derin ateşte edeple aşkın hazin mücadelesini konu alıyor.

ZEYNEP DELAV

14 Eylül 2012 Cuma

Elinizdeki her şeyi yakıp kül etmeyi,  kalan külleri de bir kutuda saklamayı düşündüğünüz oldu mu? Yok etmek istediğiniz her neyse, kül etseniz de nafile. Evvelinde o sizi kül eylemiştir zaten. Şeyma Yol Kara’nın Taşlar ve Küller isimli romanı, mezar taşlarının okunmasıyla derin ateşte, taşı dahi eriten, edeple aşkın kıyasıya mücadelesini konu ediyor.
Tarihteki Mahşah Hatice Sultan Türbesi’nde, sultanın cariyelerinden biri olan Sırriye Hatun’un ney hocası Maarifzade Yusuf Paşa’ya olan ve kimselere diyemediği sırla, başka biriyle evlendiği gün taze canıyla toprağa karışan aşkı...
Diğer taraftan, taşlaşmaya yüz tutmuş hırsıyla, hiç beklemediği bir hayatı yaşamaya başlayan bu yolda yürürken, doktora tezi için mezar taşlarını okuyan, Sırriye Hatun’ un mezar taşını hem okuyup hem de onunla aynı şeyleri yaşamaya başlayan Başak’ın tıpkı bir döküm atölyesinde benliğini bulmasını anlatıyor Taşlar ve Küller. Gördüğü rüyalarla geleneğin ortasına düşen Başak’ın okuması gereken mezar taşları onun hayatındaki sis bulutlarının kademe kademe kalkmasına, “öz”ü bulmasına yardım eder.
İsmet Hoca, Toprak ve Başak üçlüsünün etrafında örülen bu çağdaş hikâyede birbirlerinin derinlerine inmeyi başaran ve okudukça sürükleyen bir dil ve kurgu var Taşlar ve Küller’de.


Sırriye gencecik yaşta ölünce, kimselere okutmadığı defteri es kaza, gizli aşkı Maarifzade Yusuf Paşa’nın eline geçer;
“Oturduğu yere çivilenmiş halde duran vezir, pencere kenarındaki Sırriye’nin oturduğu rahleye bakıyordu. Yüzünü hayal meyal hatırladığı bu genç kızın en büyük sırrının sahibi ve muhatabı kendisiydi. Maarifzade, yaşlarla dolan gözlerine hükmettiğinde güneşin ilk ışıkları, Sırriye Hatun’un rahlesine vuruyordu” diyerek sık sık gönül telimizi titretiyor Şeyma Yol Kara.
Atmış iki bölümden oluşan, her bölümde, o bölüme başlamadan anlatılanı adeta özetleyen, bazen “isterim aşk, göz göz etsin sinemi, söylerim dert neymiş anlarsın beni” diyerek Mevlana’yı,” bazen “ten fanidir can ölmez, ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil” diyerek Yunus Emre’yi hatırlamamızı sağlıyor Şeyma Yol Kara.
Taşlar Ve Küller Şeyma Yol Kara’nın ilk romanı. Dil, üslûp ve kurgu açısından beğenip, bir solukta okuduğumu belirtmek isterim. “Kapıyı açtım, hemandem kaçtım, kuş gibi uçtum...” nağmelerini ben de terennüm ederim diyorsanız Taşlar ve Küller’in şarkısı tam size göre der, iyi okumalar dilerim.

http://haber.stargazete.com/kitap/bir-mezar-tasinin-sirrindan-savrulan-kuller/haber-688843