Cevat Akkanat'la Kâfiye

Cevat Akkanat

25 Şubat 2011

Reşit Güngör Kalkan

 

 

Talimgâh usulü gün dökümü üzerinden anılar toplamını neşredenlere içtenlikle baktığımı itiraf etmeliyim. İçtenlikle çünkü, geçmişe boylu boyunca serilivermiş ‘tamahkâr tüccarı’, aydınlığını biz fanilere bu tutanakların izi suyu hürmetine bahşediveriyor.

 

İmkânın dışında bir kabulleniş faslı bu hayırhah durum. Aslı astarı, mintanı fistanı ortalığa saçılıverdi mi herşey o an dağılıveriyor. İyilerin tarafında, kötülerin hasmı bu yakut sahtesi sahne, sözümona tastamam renkleniveriyor.

 

Bağışlayın ama geçmişi ‘fevkaladenin fevkinde’ bir üslup ve ‘harikuladenin harikalarında’ bir dil ve biçim ile yazıya geçirenlere hayırlarla birlikte sefalar sunduğumu bilmenizi isterim. Her yazıya edebiyatı hayat memat müştemilatı ile oturanlar yalnız nisbi dimağ zevkini değil agoranın malumatfuruş çehrelerini de bir güzel okşamış, kalaylamış oluyorlar.

 

Velev ki (bu ‘velev ki’deki zerafetin çağrışımına bayılıyorum) operasyon ameliyesi edebiyatın engin Rakofça (Yahya Kemal’e bin selâm) ovalarını andıran genişliğince vükelây-i edebiyeyi rasat eyliyorsa, oh ne keyif ne keyif!..

 

Zira bu ameliyenin hasmı, zahîr (şapkalı i’ye dikkat lütfen) vücuda gelmiş isimlerin son zamanlardaki saklı duran tedirginliğini bilmem farkettiniz mi? Evet, bir operasyon var ve kayıp halkaya hergün bir yenisi ekleniyor. Dile, kültüre, topluma, edebiyata, sanata ve bilumum hayat memat işlerine… 

 

Şimdi, işi bulandırmanın, sulandırmanın cevaziyet arzetmediği hususunda bendeniz ilim tahsil etmiş biriyim. Lakin uzun zamandır edebiyat cemaatinin soluğunu kesecek, duygularını berkitecek ve nasibi olanları ruhi fasılalarla sağaltmaya çağıracak bir kitabın yokluğunu hissetmekte idim. Solcu esnafın körler sağırlar faslını bir tarafa bırakmanız dilinizin ve dininizin tadı açısından ne kadar elzem ise sağcınızın veya muhafazakârınızın yazdıklarının okunmayacak denli sığ saydığımı düşünüp kızacaklar varsın kızsın! (herkes kızabilir kendimi yazmadım)

 

İşi gücü teneke trompet çalıp akından akına gaza kovalayan, dergiler batırıp gazeteler çıkaran bir garip çetecilik şovunu izlemekten gına geldiğine dair ifşaatlardan Mısır’daki sağır sultanlar bile şikayet eder oldu. (Hüsnü Mübarek’in şahitliği caiz midir dersiniz?) Bir şamar dedim içimden, bir şamar!.. İçinde garibim oğlanın figüranlık yapmadığı şöyle esaslı bir şamar!.. Beklediğim şamarın sesi nihayet Okur Kitaplığı’ndan geldi.

 

Zamanın behrinde (bu kelime böyle miydi acep?) kayıp kıta Mu’da esrarengiz bir kriz vukubulur. Şöyle idi sanırım; “Soluğunu uzun süre su altında tutabilenler hayatta kalabilecek artık” demişti kayıp kıta Mu’da ikamet eyleyen, iş aleminin bol vizyonlu, bol mangırlı ve de efekt sahibi ismi. İş âleminin değil belki fakat edebiyat âleminin hayrına bir tas su veren, çeşmeye gönderdiği eşeği zapt-u rapt eyleyen Cevat Akkanat, su altında uzun süre kalamamışların hal beyanı üzerine gördüğüm ve de okuduğum o ki yazdıklarıyla bünyeleri fazlasıyla sarsıyor!

 

Niyetimi faş edeyim de neme lazım hukukî sorumluluğumun bulunmadığını dillendirmiş olayım:

 

İş bu Cevat Akkanat nam âdem, vakti zamanında (bu cümle eleştiriye tabidir) şair idi, eleştirmen idi, kitap tanıtır idi… Hor görmediği garibi mağrıbın sıtkı sıyrılmış ehli cefası hürmetine bihakkın korur ve de gözetir  idi…

 

Ta bindokuzyüzdoksanların muhalif metrukâtı Lika’nın neşrini tastamam icra eyler idi… Ederdi de okuyucudan ziyade polis vesair zabıtanın adesesinden kurtarabilmiş değil idi matbuatını. Neyse…

 

Edebiyat Hayat Memat derdi olan, derdini derbederler ile bela-yı aşk kılan okurun (kari olarak da okuyabilirsiniz, kaşlarımı çatacak değilim ayol) hem de muharririn iş bu âlemi kurcalayıcı cıngıllı, şenlikli, eleğimsağmalı, kütür kütür kemik kokan bol naneli yazılarından fayda temin edebileceklerini düşünmekteyim.

 

Bu mevzu bahis isim, paragraf girişindeki italik yazı ile imlenen eserin naşiri Cevat Akkanat, evvel haylice solcu olduğunu satır aralarından okumak imtiyazını muhtemeldir ki bana bağışladı. Çünkü dilin imkânlarını kıvrak manevralar eşliğinde cıscıbıldak değil, konunun vukufiyetine binaen kardığı harca boca ediyor. Haliyle bana da sarf-ı nazar eylediğiniz bu yazıyı kaleme almak düşüyor.

 

Böyle düşünmüş olmanın hayra yorulacak sebeplerini paylaşmak kudretini izninizle göstermek istiyorum. Edebiyat stadının değişmeyen takımı arasında denklanşöre her defasında flaş (yazılışı ecnebice flash sanırım) onbirini alacağı umuduyla basıveren ve kadranda hep sol entelijansiya ile sözümona muhafıza muhtaç muhafazakâr ecnebilerin(!) pozunu görmek bu kabil yazıları deruhte eyledikten sonra nasip oldu. Bir iddia makamı sayılan artizlerin ipliğini mezata çıkarmakla Akkanat, eleştirinin nasıl olması gerektiği bahsine de en sertinden imzasını çakmış oluyor.

 

Yazıların akışkanlığı, biiznillah çileye talip olan muttasıl esnafın zanaatına tıpayı basıveriyor. (Sonrasında ise pamuk olduğunu tahmin eder gibiyim!..) Serde ölüm kalım olunca, yazarın hayat memat meselesini ifa ederken duyduğu ıstıraba yüz çevirmek beyhude çaba. Vasati durum, hayatın lebaleb edebiyat cihetine yanaşan kavramlarını beyhude çabanın hasılası kılmaya yetiyor vesselam. Titizlikle inceledim, 45 (yazı ile kırkbeş) kalibrelik kültür atlası Edebiyat Hayat Memat

 

Üç boyutlu eser, ma’hud feveranları Türk ili içinde, dilimi dilimine esrarengiz maceralar eşliğinde anlatıyor. Katalog şairlerinin içler acısı sıcak ağıtları, muhalif 28 Şubat şiiri ve trakkadan tavşan çıkaran çıraklar, mat olmuş pıtrak sürüsüne karışan aydın tipi ve hempası, kulağına kar suyu Marko Paşa, katillerin yazar olarak portresine kadar tam üç boyut 45 kısım tekmili birden sahne alıyor.

 

Ne yalan söylemeli, hayatın klişeleşen yüzüne edebiyatın realitesi açısından muvafık sahnelerde dans edenlerin yüzüne bu denli güzel (bağışlayınız lütfen) tüküren yazılar okuduğumu pek hatırlamadığımı itiraf etmeliyim. Yazar, şahsi ve muhterem haliyle edebiyata gönül verdiğini gizlemiyor lakin zaruret halini alan cemiyet kosmosu içinde insanın ‘ruh’ taşıdığını da defeatle zikrediyor.

 

Haliyle yazılarda ortaya çıkıveren kudret, önce bireyin, sonrasında cemiyetin balık hafızasını güçlendiriveriyor. Hatırlayınız lütfen, bu ülkenin siyasi serencamına dair, millet arzusuna muvafık dişe dokunur bir cümlecik kelam etmeyen it takımı (itlerin sadakatine dikkat!) yaptıkları kolaj çalışmaları ile ödüllerin belini kırmışlar idi. Safran sarısı kravatlar, porselen çürüğü iltihaplar eşliğinde, tarihin tanıklığına muhtaç konularda epey safra kaldırmışlar idi. Bir tarafta edebiyat sair güzellikler, öbür pencerede vatan tandırında pişmiş ekmeğin kokusu, ne âlâ!

 

Cevat Akkanat, şairin yerini yurdunu; yazarın ruhunu kurdunu; eleştirmenin asını hasını gazete ve dergi sayfalarında kalmış bu minval yazılar eşliğinde deşme zahmetini gösterdiği halde, sen ey mübarek nazar sahibi okur, derdin mi var niçin inilersin?

 

45 kısım tekmili birden, günde 5 vakit hane halkına okuyunuz okutunuz!..

 

Cevat Akkanat

Edebiyat Hayat Memat

Okur Kitaplığı, 1.Baskı, Mayıs 2010

 

http://www.defterk.com/yazar.asp?yaziID=2216