Gülenay Pınarbaşı: Modernizm tek tip kadın dayatıyor

Gülenay Pınarbaşı: Modernizm tek tip kadın dayatıyor

 07 Ocak 2012

Röportaj: Nil GÜLSÜM

Metin yazarlığı, diksiyon eğitmenliği, gezi yazıları, seminerler derken Gülenay Pınarbaşı, Anadolu’nun Ermiş Kadınları isimli bir kitap çalışmasıyla okuyucuyla buluştu. Pınarbaşı ile eren kadınları, günümüz kadınının problemlerini ve çalışmalarını konuştuk.


* Son dönemlerde neredeyse ‘eren’ ve ‘kadın’ kelimesi bir cümle içerisinde telaffuz dahi edilmezken neden Anadolu’nun Ermiş Kadınları isimli bir kitap çalışması içerisinde bulundunuz?

-Aslında bu durum sadece bu döneme ait değil. Çok sayıda âlim kadın olmasına rağmen geçmişte de ilim ehli kadınlar çok yüksek seviyelere getirilmemişler. Bir tarikat silsilesi, bir disiplinin içinde Mevlevilik ve cerrahilikte kadın derviş ve şeyhler olduğunu biliyoruz. Onun dışında, şöhreti bulunduğu yöreyi aşan çok fazla kadın ermiş yok. Bununla birlikte genel olarak tanınmasalar da halkın içinde her zaman sevilmiş, hürmet görmüş kadınlar var. Ben de bu bilgiye çalışmamı yaparken ulaştım. Aslında bu kitap akademik bir çalışmadan doğdu. Tezimden önce ermiş kadınlarla ilgili durumu derinmesine bilmiyordum herkes gibi.

Kadın peygamberlik dışında her mevkie ulaşabilir

*Bir akademik çalışma yaparken bu konuya yönelmeniz nasıl oldu?

-Kadın çalışmalarına ilgi duyuyordum. İslami Türk edebiyatı, halk edebiyatı ve kadın çalışmalarını bir araya getirmeye gayret ederken doğdu diyebilirim. Konu araştırması yaparken karşıma şöyle bir durum çıktı: Genelde birbirine benzeyen, halkın şuur altında yaşayan, efsane ve menkıbelerle anlatılan kadınlar vardı. Bu kadınlar ölmüş olmalarına rağmen, halkın içinde kerametleriyle yaşatılıyordu. O dönemde ben de hocalarımla istişare ettim. İlk olarak kadından ermiş olur mu? sorusunun cevabını aradık. Baktık ki dinimizde buna mani bir durum yok. Çünkü Allah’a varmak, yani erlik makamı cinsiyete bağlı bir şey değil. İyi kul olan ve Allah aşkına ulaşmayı arzu eden her kadın Peygamberlik dışında manevi makama çıkabiliyor. Zaten bunun örnekleri de var. Kur’ân’da ismi açıkça zikredilen kadın, Hz.İsa’nın annesi Meryem’dir. Kutsal kabul edilen kadınlardan Hz. Meryem’in mûcizeleri âyetlerde anlatılmıştır. Hz.Meryem dışında belirtilen kadınlar müfessirlerin açıklamalarıyla anlaşılır. Bu kadınlar, Hz. Havva, Hz. İbrahim’in ikinci eşi Hz. Hacer, Firavun’un mümine karısı Asiye, Saba Melikesi Belkıs ve Züleyha’dır. Kuran-ı Kerm dışında Basralı Râbia’ya sayısız mûcizeler atfedilmiştir. Örneğin, parmak uçları geceleri kandil gibi ışık vermekteydi; hacca gittiğinde Kâbe ona doğru yürümüştü. Seccadesi üzerinde havada yüzmüştür. Ama hala günümüzde kadından ermiş mi olur diye söylemler de var tabi…

*Bu birkaç istisna dışında ermiş kadınların mahalli olarak bilinmesiyle ilgili olabilir mi?

-Evet, bu kitapta da yer alan ve daha bu kitaba alamadığımız diğer ermiş kadınlar da genel olarak yerel bir tanınırlılığa sahipler. Bununla birlikte bu ziyâretlerin İslâm dönemiyle sınırlı olmadığını iddia eden çalışmalarda mevcuttur. Kadın ermiş veya evliya tipinin, antik dönemdeki Anadolu kadın tanrısı Mater Magna, Hıristiyan devrinde Saint Marie, İslâmi devirde Fatma Ana ve yerelde “kadın eren” şeklinin devamı olduğu gibi bir telakki de vardır.

* Günümüzde kadınlar için örnek teşkil edecek bu manevi kimliklerin kadınların da gündeminde yer almamasına ne dersiniz?

-Çünkü bizim çağdaş, modern devirlerde kadınlara dayatılan bir tip var. Bize dayatılan kadın tipi, çok seküler. Sadece kendini düşünen, anı yaşamak isteyen, her an mutlu olmak gibi bir ideali olan bir kadın modeli var. Adeta eğer o anda mutlu değilse gelecekte mutlu olmasının bir anlamı yok gibi düşünüyor. Çalışan kadın makbul olan en ideal kadın, elbette ben bunu sadece kendi ülkemiz için söylüyorum. Çalışan ama evde görevleri azalmayan, çok iyi yemek yapan, çok temiz olan, çok titiz olan, çok iyi bir gelin vs… Manevi kaynaklardan beslenen bir kadın tipi bizim çevremizde, ne edebi olarak, ne dini olarak yer almadı. Son dönemlerde umut veren bazı çalışmalar yapılıyor. Mesela Hz. Fatma ve Hz. Meryem’i anlatan kitapların, tiyatroların sayısı artıyor.

*Bahsettiğiniz bu dayatma hangi araçlar kullanılarak yapılıyor?

Geniş halk kitlelerine ‘sen bireysin’ şeklinde bir telkin yapılırken, aile kurumu hiçe sayılabiliyor. Ve bu mesaj medya eliyle veriliyor. Tabii bunların önemli sebeplerinden biri piyasa ekonomisi. İlginçtir ki kadınla ilgili her şey bir sektör. Bu sektörde en önemli unsur da çok tüketen bir kadın.

*Bu dayatmadan çıkış yolu var mı?

-Benim şu anda “şöyle bir kadın tipi olmalı” diye bir şey söylemem mümkün değil ama çalışmamla ilintili olarak şunu söyleyebilirim. Allah yolunda eren kadınlar; ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlar, sorunlarıyla başa çıkmaya çalışmışlar. Sorunlarını olduğu gibi kabul etmişler ve iman gücüyle hayatla baş etmişler.

Rumeli bir kadın eliyle Anadolu olmuştur

*Araştırma yaptığınız kadınların erme süreçleri birbirine yakın mı?

Birbirine çok benzeyen hikâyeler olmakla beraber, çok orijinal kendine has mitolojik ögelerle teşekkül eden örneklerde var. Şurası muhakkak, tasavvuf tarihinde karşılaştığımız münzevi, sadece ibadetle meşgul olan ermiş kadın tipi yok denecek kadar az. Benim çalışmamdaki 69 kadının öyküsünde 2-3 tane böyle örnek var. Diğerlerinde ise, hayatın içinde. Güçlü. Bakın kadın erenlerin varlığına, kadınların güçsüzlüğünden dolayı değil, bilakis kadınlara değer atfedildiğinden saygı duyulmaktadır.
Anadolu’yu yurt yapma mücadelesinde karşımıza çıkan kadınlar var. Mesela eşini İslam yolunda kaybeden dul kalan ama acziyete düşmeyen, yetim çocuğunu onuruyla büyütmeye çalışan bir kadın var: Kırmız Ebe. O da hem kendi hayat sıkıntısını yaşarken bir yandan da orduda savaşan İslam askerlerine ayran yapıyor. Tabi savaş esnasında kıtlık olduğu için onun kerameti orada zuhur ediyor. Bir bardak ayran ile tüm orduyu doyuruyor. Ona ‘doldur ana, ana doldur’ derken ‘Anadolu’ oluyor. Düşünsenize Rumeli’ni Anadolu yapmak bir kadının eliyle oluyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; bu kadın bir eli yağda bir eli balda bir kadın değildir, dul ve cefa çeken bir kadın olarak karşımızdadır. Bakın bu efsaneleri gerçek kabul edip etmemek meselemiz değil. Mesela, halkın kollektif şuuraltının bir kadına bu değeri atfetmesi.
*Kitapta 69 kadını ele aldınız. Cefa bu kadınların yaşamının ortak paydası mı?

- Rahat hayat yaşayan yok, her biri çileli. Nedir çilesi; çocuğu olmuyor, çocuğu olmadığı için bir baskı görüyor ve buna sabrediyor. Ayrıca ne kadar yüksek seviyede olursa olsun iftiraya uğrayan kadınlar da var. Mesela Kadıncık Ana. Kimi de bu iftiraya sabrederek Allah’a kavuşuyor. Diyor ki benim iftirayla mücadele yolum sadece Allah’a sığınmak. Ve Allah’a yöneliyor. Her kadının erme hikâyesi farklı olsa da ortak nokta çekilen sıkıntılar ve karşılaşılan zorluklara karşı sabretmek oluyor.

*Kitabı hazırlarken nasıl çalışma yolu izlediniz, çalışmanızın ne kadarı sahadaydı?

-Önce bir kütüphane taraması yaptık. Mümkün olduğunca Halk edebiyatı, folklor ve Türk İslam edebiyatı sahasında yapılan çalışmaları yer yer arkeoloji tezlerini incelemeye çalıştım. Çalışmanın saha kısmında ise 49 şehirde değişik mekânlara gittik. Kaynaklarda geçen türbe, yatır, dağ-taş, ağacı bulamadığım olduğu gibi bazen de derlemesi yapılmamış ama halk içinde halk Müslümanlığında kültür aktarımı görevi üstlenmiş yeni mekânlarla da karşılaştım.

*Gittiğiniz şehirlerde bu anlatıların farklı varyantlarıyla karşılaştınız mı?

-Elbette var mesela Sarı Kız. Filmi de çekilmiştir, alevi-bektaşi kültüründe de çok önemlidir. Kitabın kapağındaki minyatürde onun bir efsanesi anlatılmaktadır. Sarı Kız ile ilgili anlatılanlar, onun temsil ettiği tip Hz. Fatma’ya çok benzer. Fatma sevgisi, yerelde canlanmıştır diyebiliriz.

*İşin dini boyutunu araştırdınız mı?

- Ermiş kadın İslamiyet’te bir zemine oturuyor ve kitabın ilk bölümünde bu konuya değindik. Kuranı kerimde mümin erkeklerle kadınlar birlikte zikredilir. Mükâfat ve bağış her ikisinedir. Veli ile Rabbi arasındaki böyle bir ilişki cinsiyet ayrımı zaten yer yoktur.
Diğer bir husus da Hz. Meryem’in şifacılığı. Hem Hıristiyan hem İslami kaynaklarda Hz. Meryem’in elini sürmek suretiyle tedavi ettiği yer almaktadır. Şimdi bu bir keramet değil mi?
Dini bakımdan Türbe ziyaretlerine gelirsek; Türbeler dince, mezhepçe, tarikatça ulu sayılan veya sultanlar, emirler gibi devletin önde gelen kişileri için inşa edilen anıt mezarlardır. Ve dinimizde mezar ziyaretleri yasaklanmamış teşvik edilmiş. Her şeyden önce ibret için. E bir de türbe inancını psikolojik acıdan irdelemek gerekir. Sonuçta insanlar oralara giderek dua ediyorlar. Mesela Sabır Kız adında bir türbe var. Oraya giden kadınlara neden gittikleri sorulduğunda onlar: “Burada yatan kişi çok sabırlı biriymiş, biz de çocuklarımızı büyütürken ve eşimizle ilişkimizde sabırlı olmak istediğimiz için buraya geliyoruz” cevabını vermişler. Sadece kültürel açıdan da bakıldığında bu kültürün çok olumlu etkileri var. Dini olarak şirk riski var, burada da kişinin niyeti çok önemli.

Kadın her dönemde kadın

*İzini sürdüğünüz kadınlardan günümüze ulaştırdığınız mesajlar nelerdir?

- İki mesajı var aslında. İlki; kadınlar her zaman sorunların içindeydi ve dinende ermek içinde hayatın dışında değil bilakis hayatın içinde mücadele etmek lazım geliyor. İkincisi; kadınlık halleriyle ilgili sıkıntılar o dönemde de vardı, günümüzde de var. Bu ortak sıkıntılardan yola çıkınca bu kadınların hayatları bize bir moral kaynağı olur, sabır telkin edebilir. Maalesef artık halk kültürünü televizyon oluşturuyor. Komşuluğun kalmadığı, menkıbelerin, efsanelerin, vaaz kültürünün kalmadığı yerde bu boşluğu kötü örneklerin öne çıkarıldığı programlar dolduruyor. Ne acıdır ki artık yoz bir halk kültürü var. Eskiden bilge kadınların sayısı daha çoktu. Kadınlar sadece kendi yakınlarına değil yetişebildikleri herkese el uzatır ve onların problemlerini gidermeye çalışırlardı.

http://www.milatgazetesi.com/2012/01/07/gulenay-pinarbasi-modernizm-tek-tip-kadin-dayatiyor/