Hikâyât tefekküre davet ediyor

Hikâyât tefekküre davet ediyor

 

Cemal Şakar'ın iki yeni kitabı okurla buluştu. Portre ve edebi eleştirilerden oluşan "Yazının Gizledikleri" fikri ve edebi yeni pencereler açarken, Kur'an'daki olaylardan esinle yazılan Hikâyât, tefekküre davet ediyor.

  

HALE KAPLAN ÖZ


Gidenler Gidenler, Yol Düşleri, Esenlik Zamanları, Pencere ve Hayal Perdesi öykü kitaplarının yazarı Cemal Şakar, yeni kitabı Hikâyât'ta, Kur'an'daki olaylardan esinle yazdığı öyküleri bir araya getirdi. Yazarın 'küçürek' türde kaleme aldığı öyküler, kısa, öz, keskin ifadelerle örülü. Konusu kadar yazım tekniği ile de dikkat çeken Hikâyât'ta ifadeler, mümkün olduğunca damıtılmış. Sonuç olarak rafine, etki gücü yüksek, şiire yakın metinler ortaya çıkmış.

KİBİR, KÖRLÜK VE AVUNMA

Kitap 'Bir' ve 'Çok' başlıkları altında iki kısımdan oluşuyor. Tezahür, Misak, Ahkâf, Arim, Şek, Mekr, Râina gibi öykülerden oluşan ilk kısım, bizden önceki kavimlerin yaşadığı olaylardan hareketle yazılmış. 'Çok' başlıklı kısım ise daha ziyade bugüne ait. Yolcu, Av, Zenginlik, Kuyu, Ateş, Bozkır, Televizyon, ikinci kısım öykülerinden bazıları. Tüm öykü isimlerini burada zikretmemiz mümkün görünmüyor zira kitap, parçalı bir bütün halinde 64 öyküden oluşuyor. Her iki kısımda da insanoğlunu, yeryüzünde, ontolojik süreç içerisindeki yeri ile ele alan Şakar, kibir, körlük ve avunma içindeki insanın bugüne ulaşan halini resmediyor. Yazarın tüm bu öykülerle tek bir muradı var: Okuru tefekküre davet etmek.

YAZININ GİZLEDİKLERİ

"Hikayat" isimli öykü kitabı geçtiğimiz günlerde Ferfir Yayınları arasından okura ulaştı. Şakar'ın burada anılması elzem bir kitabı daha var: Yazının Gizledikleri. Eylül ayında Okur Kitaplığı tarafından yayınlanan bu kitap, Mehmet Akif, Nurettin Topçu, Nuri Pakdil, Yahya Kemal, Cahit Zarifoğlu, Ahmet Midhat Efendi, Nazım Hikmet, Sevim Burak, İhsan Oktay Anar gibi edebiyatçıların, fikri ve edebi dünyalarına bir pencere açıyor. Daha önce çeşitli yayın organlarında neşredilen bu yazılar arasında portreler kadar edebi eleştiri ve değerlendirmeler de dikkat çekiyor.

İnkara mazeret ararken...

Ey Musa! Doğrusu Allah'ı kendi gözümüzle görmedikçe sana asla inanmayacağız, demişlerdi. Oysa Allah'ın yardımını, ihsan ve in'amını, lütuf ve keremini ayetlerle defalarca görmüşlerdi.

Görmüşlerdi; ama Elçi'nin getirdiklerini onaylamak yerine; gözleriyle gördüklerine, elleriyle dokunduklarına inanmak daha kolaylarına geliyordu.

İnkârlarına mazeret arıyorlardı ki; tam o an; neler oluyor diye etraflarına bakınırken; bir yıldırım; bir ceza onları aniden; oracıkta kıskıvrak yakalayıvermişti. (Hikâyât/Sâika)

Elindeki her taş cennetten

İlk kez bir cipe taş attığında, kendini ne kadar da büyümüş hissetti.

Eline aldığı her taşın cennetten geldiğine inanıyordu.

Attığı her taşla kalbinde güller açıyordu.

Cip yine aynı yerde konuşlanmıştı.

O yine aynı mesafeden taşlar atıyordu.

Birden minicik ellerindeki taşlar yere doğru süzülüvermişti. Etrafında kimseler kalmamıştı.

Düşmüştü.

Kalkıp kaçmaya yeltendi.

Yapamadı. Gücü yoktu. Damarlarındaki gücü asfalta akıyordu.

Kafasının etrafında minik bir göl... bir gül. (Hikâyât/Gül)

YAYIN TARİHİ: 19.10.2010

http://yenisafak.com.tr/KulturSanat/?i=283772