"İçimde tuttuklarım bana cesaret veriyor": Ünsal Ünlü'nin Savaşlar Kararında Kitabı Üzerine

"İçimde tuttuklarım bana cesaret veriyor": Ünsal Ünlü

Mustafa Celep

22 Haziran 2010 Salı

 

İÇİMDE TUTTUKLARIM BANA CESARET VERİYOR: ÜNSAL ÜNLÜ’NÜN

 

SAVAŞLAR KARARINDA ADLI KİTABI ÜZERİNE

 

 

   Günümüz şiirinde lirik şiir yazıp da yapı olarak bütünlüklü, düzgün bir konuşmaya sahip şairlerin bir elin parmaklarını geçmediğini söyleyebiliriz. Osman Özbahçe Sağlam Şiir adlı kitabında günümüz şiirinin temel sorununun ‘gevşek bir örgü’ye dayalı, özsüz, ne söylediğinden ziyade nasıl söylediğine odaklanmış, süslemeci ve içi boş şiirler olduğu tespitinde bulunur. Sonrasında temel bir ölçüt olarak şiirin yapıntılıktan uzak, konuşma gerekçesine sahip, yaşayan insanı ve yaşanan hayatı esas almasını öncelikli bir tutum olarak belirler.

 

   Söze konu edeceğimiz Ünsal Ünlü’nün Okur Kitaplığı’ndan çıkan Savaşlar Kararında adlı kitabı, bütünlüklü bir yapıda oluşuyla kuşağından ayrılan bir çizgide yer alıyor. Düzgün bir konuşmaya sahip bir şairdir Ünlü. Dünyanın ve insanın kaderinden söz alan, sözel yanı ağır basan, lirik ve duygulanımcı bir şiiri var. Kuşağından ayrılan bir diğer yönü de dağınık olmayışı, duygularına fazla abanmayışıdır. Yer yer belirsizliği olan ifadeleri varsa da tamamıyla soyut, müphem, muğlâk bir şiir değil bu. Lirik bir kanaldan akıyor şiiri. Yahya Kemal-Ahmet Haşim çizgisinde bir şair olarak görebiliriz pekâlâ. Şiiri güzel-duyusal bir etkinlik olarak düşünüyor. Bu arada şiirsel iletiyi ihmal ediyor değil tabii. Deyim yerindeyse dışa açık bir lirizmi kolluyor daha çok. Duyargaları dış dünyaya açık, çağının duyarlığını da göz ardı etmiyor. İşçiliği olan bir şiir ama süslemeci, sentetik bir şiir olduğunu söylemek haksızlık olur. 

 

Eğreti duruş

 

   Kitabın ilk şiiri olan Devr-i daim, bazı mısralarda öznenin iğreti duruşunu ifade eden bir katılım şiiri. Şiirde konuşan öznenin yeryüzündeki yerini bulma arayışında olan bir özdeşim şiiri biçiminde de okunabilir.

 

   ‘Deniz ol, serinlik ol, rüzgârla gelen yağmur ol’ mısraı bu özdeşime örnek olarak gösterilebilir. Öznenin yeryüzündeki iğreti duruşuna şu mısralar da önemli bir örneklik sunuyor:‘Ayağım yalın yürüdüm taşlı yolları adım adım/Taş ki; biçimsizdir, serttir bazı kırar ve kırılır/Kaldır at o taşları, takılır da ayaklarım düşerim/Tutan olmaz uykuya dalmadan kaldıran da’ (s,10)

 

   Dünyayı benimsemeyen bir şair Ünlü, dünya-dan olmayı kabullenmemiş, uyumsuzluğu bundan. Dünyanın içinde cereyan eden olaylardan, gerçekleşen durumlardan rahatsız bir şair izlenimi edinebileceğimiz şiirleri de var. Bunu dolaylı bir biçimde dile getiriyor daha çok. Açık açık bağırmıyor mesela. Siyasi mesajı örtük ve Haşim’in ifade ettiği anlamda gerçeği sezgisel bir yolla duyurma çabasında. Yalnızca şiire has bir gerçeklikle hissettiriyor muhatabına. Meramını doğrudan söylemek yerine kendine has özgün bir şiir diliyle anlatma derdinde ve kaygısında. Ancak epiğe has anlatımcı bir şiir değil bu. Liriğin sınırlarında gerçekleşen, şiiriyetten taviz vermeyen bir tutum içinde görüyoruz şairi. Şiirsel toplam içindeki bazı şiirlerde bazen kendi hikâyesini bazen de insanlığımızın hikâyesini konu ediniyor şiirine. Patetik bir şiir yazmıyor Ünlü, duygularına bazen ağırlık verdiği de oluyor ancak mesela ‘Şairim Ortadoğu’ da diyebiliyor. Marazi bir şiir değil bu, bazı mısralarda abartılı romantizme, melankoliye kapılansa da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi yalnızca ‘şiirin gerçeği’ diyebileceğimiz bir üslupta, lirik bir tonda sesleniyor okura. Şiir estetiği olan, sezgileri kuvvetli bir şair olduğunu söylemek, şiirin ve şairin hakkını vermek olur.

 

Varoluşu tedirginlikle kavramak

 

   Zilzal şiiri, varoluşunu tedirginlikle kavrayan bir öznenin şiiri. Tanıklıklar ve yolculuklarla ilerleyen, yazgıya vurgu yapan bir insanlık ve varoluş şiiri.‘Arzı dolaştım şehirler gördüm gizli azapla kıvranan’ mısraı yukarıda ifade ettiğimiz tespitleri doğrulayan bir mısra şeklinde okunabilir. Felsefi bir şiir Zilzal. Bilinmek isteyişin, anlamın, kurtuluşun şiiri. Yapı olarak, şiirsel toplamın tamamında gördüğümüz, sağlam ve sıkı örülmüş bir şiir. Ne bütünüyle biçime yükleniyor, ne de içerik olarak yalnızca iletiyi önceliyor. Dengeli, ne dediğini bilen şiirler. Güzel-duyusal bir şiir. Gevşek bir örgüyle kurulmamış olduğu hemen anlaşılabilecek türden. ‘Tahkim edilmiş kaleler gibi’ yani. Ünlü, mısra kuruluşu itibariyle yayvanlığa, dağınıklığa pek yer vermeyen şiirler yazıyor. Mısraların arasında şiirin bütünlüğünü bozan boşluklar yok mesela. İnce bir işçilik, yalın bir söyleyiş, sözü boğmadan kurulmuş mimari bir biçim göze çarpıyor. ‘Pek sağlamdı her yanın, tahkim edilmiş kaleler gibi/Ey kuruyan son yapraklarını kaderine dökmüş ağacım/Nasıl değiştiğini bilsen de mevsimlerin, kendini unuttun./Yürüdüğümde, durduğumda bir gün yolsuz kaldığımda/ Elimdeki kuş kanatlanır, dua gözleri bağlı  bir kuş olur/Zilzal! Tedirginim, fakat anladım; felâh refahtan öncedir’ (s,13)

 

   Yakışıklı olsun çocuklarımız adlı şiiri, umut ve birliktelik şiiri biçiminde okuyabiliriz. Düşşellik, Ünlü’nün şiirinde öne çıkan belirgin özelliklerden biri. Yalnızlık temi ve düşsellik, genel olarak şiire rengini veren, şiirsel toplamın atmosferine yayılmış bir görünüm arz ediyor. Şiirde insani duygular ustalıkla dile geliyor. ‘Kalamadık yüzeyde’ ibaresinden de anlaşılacağı üzere derinlemesine insani duygularla ilgileniyor şair.  ‘ biz yine kendimize döneriz’ mısraından, Ünlü’nün dış âlemden iç âleme doğru bir seyir takip ettiğini, yara’sının içsel merkezde mündemiç olduğunu anlıyoruz. Liriğe has içsel gerçekliğin şiirini yazıyor Ünlü.‘Belki bir gün iki ağız ederiz, çok eski zamanlardı deriz/Altından girip üstünden çıkmak için çeküllü  dünyada/Serserilik edemedik; bir havamız vardı bir de yerin dibi/Dipsiz kuyulara, koparmak için ipimizi, sarkıtmadık gövdemizi/İstemedik hapsimizi, kalamadık yüzeyde, yüzümüz olsun istedik’ (s,23)

 

   Şairim Ortadoğu, bir duyarlık şiiri. Ortadoğu’ya yönelmiş bir duyarlığın şiiri. Bu şiir, sakınımsız bir söyleyişle de yazılabilirdi. Daha dolgun, ete kemiğe yakın, daha cesaretli ve yoğun bir şiir olabilirdi. Ancak bu da Ünlü’nün şiirsel üslubuna ters bir durum olurdu. Biz bu şiire, lirik bir şair olan Ünlü’nün dış dünyaya yönelik yazdığı hassasiyetli bir şiir diyeceğiz. Ortadoğu’ya yağmur damlaları gibi misket bombalarının yağdığı bir zamanda yazılmış. Hassas bir şiir.

 

Şair duruşu / Asal duruş 

 

   Ünsal Ünlü’nün şiirsel toplam içindeki durumunu en iyi şu iki kelime özetler sanırım: Şair duruşu. Kendi deyişiyle Asal duruş.‘Ve ben Ankara’da’, uzaklığın şiiri. Özel bir şiir. Ünlü bu şiirinde de titiz bir işçilikle mısraları ince bir dikkatle işliyor, diziyor ve bize, biz okurlara ‘metal zamanlar’ın hislerimizi hercümerç ettiği bir dönemde ‘böyle de yazılabilir’ diyor, insanlığımızdan uzaklaşmadan, duygularımızı muhatabımızdan gizlemeden, sabırla, bekleyerek ‘böyle de yazılabilir şiir’.‘Her bekleyiş anı, umudun uzatmalı İstanbul’u/Nöbet tutar yıldızlar şehre karşı, vakit gece/Sayılı ışıkların sıra sıra dizilişinde kaybolurum/Karanlığı nakış nakış işlerim yıldızlardan sonra/Ve sen uyanmadan şehir sabaha, uykuma gelirsin’ (s,30)

 

   ‘An’lar şiiri için lirik zamanların, lirik durumların çetelesi, diyebiliriz. 12 mısralık, bütünlüklü, yoksunluk şiiri. ‘Bir kez olsun aldatmadım sevaplarım için’ mısraı, şairin bir insan olarak Asal Duruş’unu ispatlar nitelikte. ‘Ben yoksunluklar alırken ondan bundan/Onlar almadılar; bekletmişim tozlu raflarda/Umutlar da kirlenir miymiş, anlamadım ya!/ Bir kez olsun aldatmadım sevaplarım için./Neydi o peşin satıp mutlu olduğum an’lar/Bir tebessüme aldanıp ışıyan gözlerimde’ (s,31)

 

   Yağmur lekesi, imalarla dolu bir şiir. Modern insanın hayat algısına dair önemli tespitlerde bulunuyor. Şahsen ‘Yağmur lekesi’ni çok sevdim. Bu şiiri diğer şiirlerden daha fazla beğenmemin nedeni, imalarla yüklü, eleştirel dozu yüksek bir şiir olmasıdır. Biçim ve içerik açısından kusursuz bir şiir olduğunu söylemek mümkün. . İnsan oluşumuza dair yoğun göndermeleri var bu şiirin. Düşündürücü, hikmetamiz, dengeli bir şiir. Muhatabında gerçeklik etkisi uyandırıyor aynı zamanda. Çağdaş gerçekliği en iyi yansıtan bir şiir olduğunu ifade etmek durumundayım. Çağının duyarlığı da diyebiliriz buna. Her şey yerli yerinde, oturaklı ve olgun. ‘Her gece bir ölü adresimi soruyor benden/Bütün düzlüklerden kaçıp isyana varıyorum/Kum, çakıl, çimento; harç karıyor bir adam/Bir özür beyanının harcıdır her günah ah!/Yosunlu göl, yontulmuş taş, yorgun insan /Ölesiye hain çekilmedikçe kan damardan’ (s,32)

 

   Kapıyı kim çalacak adlı şiirin ilk izlenim itibariyle içli bir şiir olduğunu, bir yalnızlık şiiri olduğunu niteleyebiliriz. Duygu dozu yüksek bir şiir. Şiirsel atmosfere yoğun bir karamsarlığın hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Dışa doğru açılamayan bir duygu şiiri. Umutsuz değil yine de. Beklentisi var. Dram yüklü.‘Odalar küsmüş birbirine: bu bir yalnızlık meselidir/Benim için kurulmuş şu lâbirentteki bu küçük oda/Aç kapıyı, kapa kapıyı; aç pencereyi, kapa pencereyi/Hava girsin, ışık girsin ve elimdeki kitaptan kelimeler’  (s,34)

 

   Kahraman adlı şiir, tarihsel ilgisi ve duruşu olan bir şiirdir kanımca. Kadim tarihe göndermeleri olan bu şiirin ‘biz’ formunda yazıldığını düşünürsek, kendi lirik ben’iyle epi meşgul şairin bu şiirle birlikte ‘epik bir hava’ tutturduğunu söyleyebiliriz. Ancak sadece Kahraman şiirine has bir durumdur bu. Ve Ünlü’nün bu tarz şiirde, belirsiz ifadeleri de göz önünde bulundurarak söylersek, kararlılık göstermesi durumunda başarılı, etkileyicilik katsayısı yüksek deyişlere varacağını tahmin etmek hiç de güç değil. Zira bu tarz, Ünlü’ye kuşaktaşlarından da ayrıştıran bir ayrıcalık da verecektir. Bütünlüklü oluşuyla tabii. Ünlü kanaatimizce epik tazı da denemeli. Uzun soluklu epik şiirler de bekliyoruz Ünlü’den. Kahraman şiiri bir nüve halinde ‘mükemmel epik’in de işaretlerini bünyesinde barındırıyor zaten. Ünsal Ünlü’nün şiirinde beliren tehlikeler şimdilik şunlar: Belirsizlik, soyutluk, müphemlik, muğlâklık gibi bu günün şiirinde müşahede ettiğimiz temel sorunlar. Şiirin tamamına bu sorunların egemen olduğunu söylemek haksızlık olur. Bizim bir okur olarak izlenimlerimiz bu doğrultuda. Ünlü bu sorunları şiirini gövdeleştirerek aşabilir. Bu da uzun ve bütünlüklü şiiri yani mükemmel epiği denemesiyle imkân dâhiline girebilen bir şeydir.

 

Dünyanın ve insanın kaderine dair

 

   Uzuyor saçlarımız geç baharda: ‘Biz’ formunda yazılan bir şiir bu. Bu şiirin dünyanın ve insanın kaderine dair yazıldığını düşünüyorum. Hikmetli söyleyişin kendini hissettirdiği bu şiirde insanoğlunun serüvenine, yaşamına göndermelerde bulunulur. Bu şiire, bünyesinde taşıdığı işaretler bakımından modern zamanların şiiri de diyebiliriz pekâlâ. ‘Bu dünyanın sonlarındayız, yorgunuz’ mısraı ve ‘metalik algı’ya örnek gösterilebilecek, ‘Atıyor nabzı dünyanın bir çeliğin titreşimleriyle’ mısraı, çağımıza has duyarlığıyla öne çıkan özelliklere sahip. Sağlam örgülü bir çağ şiiri. ‘Geçiyor devinmekte olan yaşlanmaya hürmeten/Bir gün eskiyecek cesaretin taze ve soğuk yüzü/Yaslanıyor insan kendinde ne bulursa biraz daha/Aşkın ve kalbin renkli şekerler kadar uzağında/Atıyor nabzı dünyanın bir çeliğin titreşimleriyle’ (s,39)

 

   Küresel ısınma şiiri, çağımızın değişen veçhesini etkileyici mısralarla dile getiren bir şiir. Çağının duyarlığıyla yazılmış olması, bu şiirin en belirgin özelliği. Öne çıkan bir diğer özellik de şiirin, içinde devinip durduğumuz çağın alış-veriş kültürüne ( tüketim, tecimsel) yönelik imalarla yüklü oluşudur. Felsefi anlayışa göre dünyayı ‘vitrin’e benzetirsek ki zaten görsellik başat unsur, ‘meydan seyirlik görünüyor seyrediyoruz’ mısraı, okurun zihninde yerli yerine oturur. Yine şairin hassasiyetinden belirgin izler taşıyan, ‘Ne satmış biri kimsesi olmayan birine’ mısraı şairin bir insan olarak ‘üzgünlüğünü’ kavrayabilmemiz için yeter de artar bile.

 ‘Genleşiyor duygularımız genlerin ağında/Isınıyor dünya artıyor ceset yine üzgünüz’ (s,41)

 

   Uyumsuzum adlı şiiri, öznenin tecimsel dünyayı, tecimsel dünya algısına yönelik kaygılarını, bu algıyla birlikte zorbalaşan insanın sahteliğini, bu algı ve sahtelikten ayrıksılığını dile getiren bir şiir. İsmet Özel’in ‘ duygular paketlenmiş tecime elverişli’ mısraıyla birlikte paralel okunduğunda, şiirin, tecimin insanı soysuzlaştıran, yozlaştıran yanını işaret ettiğini kavrayabiliriz. Bize göre şiirde konuşan öznenin uyumsuzluğuna sebep, paranın hükümranlığının dünyaya yaptığı fenalıklar biraz da. Tabii ki özne bu durum karşısında gücünü, dinamizm kaynağını içsel olandan devşirecektir.

 

‘İçimde tuttuklarım bana cesaret veriyor’ (s,43)

 

Korkusu da pişmanlığı da insanca

 

   Ünlü’nün Uzak Afrika şiirine gurbet burcunda yazılmış bir itiraf şiiri diyebiliriz. Umut, bekleyiş, özlem, arayış, unutuluş, coşkunluk ve kavuşma şiirin öne çıkan temleri. Biz bu şiire tüm şiirlerini de kapsayan bir nitelik olarak tematik bütünlüğü olan bir şiir diyeceğiz.‘Avutamadığım zamanlar, gölgesini yıkadığım/Toz yüzlü Afrikalar, yine bizim için uzak/Yerlerimiz olacak unuttuklarımız arasında./Hırçın bir bekleyişin sonsuz hislerini ayartıp/Her sabah kendimi senin için çağırıyorum’ (s,49)

 

   Cereyan şiirinde Ünlü’yü kendi varlığını şiir yoluyla zamanın içinde konumlandırma arayışında, bir anlamlandırma çabasında görüyoruz. Bir arayış şiiri bu. Derin anlamları olan bir şiir. Bu şiirin felsefi altyapısının sağlam olduğunu düşünüyorum. Düşüncenin şiiri Cereyan. Hükümlerle ilerliyor, tespitler içeriyor. Sahte kahramanlara, cereyan etmeyen kavgaya, imkânları olanlara, gürültüyle ağlayan kadınlara, merhametten ölmeyen erkeklere yönelik çarpıcı tespitler… Sağlam bir düşünceyle örülmüş bu şiirin bilge bir edayla yazıldığını söyleyebiliriz. ‘Dökülüyor, sabrım sonbaharda yaprak gibi/Gelip önüme düşüyor hastalıklı kobaylar/Eriyen buz dağları bir gelecek efsanesidir/Varlığını emanet ediyor kadim düşünce/Üşenmesem onları düşünürdüm kendimce/Ama yok, uzak bir sürgünün bilgeliklerine/ Kendini adayacak bir kurban yok burada’ (s,52)

 

   Büyüsel bir şiir yazıyor Ünlü. Öznenin merkezileşmesi anlamında tekbenci, yer yer ‘biz’ formunda, ‘insanlık düşüncesi’ne göndermeleri olan, bazen tarihe, epik olana göz kırpan, duygulanımcı, yaşadıklarına ve çevresine bu arada tanık olduğu çağa, çağın aksayan yönlerine dair anlamlandırma arayışında olan, kendi benlik’ine yönelik tespitlerde bulunan, kendi derdiyle alakalı, kendi durumundan rahatsız bir bireyin şiirini yazıyor. Korkusu da pişmanlığı da kendiyle ilgili, etkileyici, konuşan, acı duyan bir şiir bu.

 

   Kaos benden çıkacak adlı şiir, düzgün bir konuşmaya sahip, derli toplu, düzenli bir biçimsellikte, bütünlüklü bir şiir. Kaos benden çıkacak, cesaretin ağır bastığı, hissedilir derecede etkileyici, aynı zamanda etkiler alan bir şiir.‘Boyuna eğriliyorum üzerimde mahut gölge’ (s,55)

 

   Sofra büyüğün adlı şiirin anlam-yoğun bir şiir olduğunu düşünüyorum. İmge-yoğun bir şiir demiyorum mesela. Şu bir gerçek ki Ünlü’nün ekonomik bir dili var, imgeyi çarçur edip aşırı ve yerli yersiz kullanmıyor. Bütünüyle imgeye boğmuyor şiiri, metnin geneline yayıyor. Ünlü’de her şey denge üzerine kurulu. Yukarıda ifade ettiğimiz eğreti duruş bile bu gerçeği değiştirmez aslında. Yara almış bir özne var karşımızda. Dünyanın gidişatından rahatsız bir özne bu. Şiirsel toplamın sonlarına doğru dış dünya ilgisi giderek yoğunlaşıyor.

 

   Genel olarak Savaşlar Kararında’da insan oluşun şiiri konu edilmiş daha çok ve ağırlıklı olarak. Bizim okumamız, yorum biçimimiz bu yönde, bu doğrultuda. Benzerlerinin yanında bir diğer farklılığını söylemek durumundayız: Cemal Süreya’nın tabiriyle lirizmi düzeyli bir biçimde ele alıyor, vıcık vıcık duygusallıkta değil, esasa yönelik vurguları daha fazla. Harp ediyor kendiyle, aynı zamanda eşitsizliği de dile getirmekten çekinmiyor. Kurduğu büyük balık-küçük balık karşıtlığı bize bunu söylüyor. İnsan oluşun şiiri evet, Ünlü daha çok kendi insan yönünü vurguluyor şiirlerinde. Düşlerini, yalnızlığını, hüzünlerini, rüyalarını, kısaca kendine yönelik insan oluşunun anlamını kurcalıyor. Yukarıda da ifade ettiğimiz veçhile, Şair Ünsal Ünlü’nün bir arayış şiiri yazdığını düşünüyorum. Yer yer dışa açılışı da gözeten bir kendi oluş şiiri. Özcümle 2000’ler şiiri içinde Ünsal Ünlü şiirinin Asal duruşa sahip bütünlüklü biçimiyle kendine haklı bir yer edindiğini söyleyebiliriz.

 

 

Müfredat Dergisi, Sayı 2, Mayıs-Haziran 2010

 

 

 

http://mustafacelep.blogspot.com/2010/06/unsal-unlunun-siiri-elestiri.html?zx=1444af273135c549