İlk bakışlar gibi; acemi, mahcup ve güzel - Kadim Kapı"

İlk bakışlar gibi; acemi, mahcup ve güzel - Kadim Kapı"

Kıymeti az da olsa bazı kitapların, bilhassa ilk kitapların yazılmayı/ değerlendirilmeyi hak ettiğini düşünürüm. Böylelikle, ikisi şiir, biri roman üç kitaptan söz açıyorum bu yazımda

09.06.2010

Orhan Tepebaş

TURAN KARATAŞ

Yeni çıkan kitapların ardından yetişmek, artık mümkün görünmüyor. Her gün onlarca yeni kitap çıkıyor raflara. Belli bir alanda yayımlanmış olanları bile görmek, almak, okumak, bir insanın imkân sınırlarını aşmış durumda. İşiniz salt bu olsa dahi olası değil. Bir taraftan da, bu ter ü taze kitaplar için bir "değerlendirme" bekleniyor. Konuyla ilgililerin, uzmanların, söz sahibi kişilerin, hatta okurların eserinin ne kıymette olduğuna dair bir "şey" demesini bekleyip duran bir müellif var geri yerde.

İnsan, çok zaman, yapıp ettiğinin nasıl olduğunu, vasatı içinde ne değer taşıdığını hakkıyla belirleyemez. Eserine doğru bir değer biçemez. 'Benci'dir ve tarafgirdir insan. Bu nedenle, dışarıdan yapılacak olan değerlendirmeler daha bir önem kazanmaktadır. "Her kitap hakkında yazmaya gerek yok, iyiler üzerine söylenirse yeterli" görüşüne bir dereceye kadar itibar edilebilir. İyi de, okumadan nasıl karar vereceğiz değerli ya da değersiz olduğuna kitabın. Üstelik ilk kitapsa. Kıymeti az da olsa bazı kitapların, bilhassa ilk kitapların yazılmayı/ değerlendirilmeyi hak ettiğini düşünürüm. Böylelikle, ikisi şiir, biri roman üç kitaptan söz açıyorum bu yazımda.

Kadim Kapı

Orhan Tepebaş'ı yirmili yaşlarda biri sanırdım. Çünkü son birkaç yıldır dikkatimi çeker olmuştu şiirleri. Söz gelimi, "Denizcinin Dönüşü"nü, yanılmıyorsam Dergâh'ta, yayımlandığında okumuş ve beğenmiştim. Sonra birden Kadim Kapı (Okur Kitaplığı, 2010) çıkageldi. Baş tarafındaki kısacık bilgiden öğrendim ki, şairimiz 41 yaşında. Ve kayıtlara göre elimizdeki eser, şairin ilk kitabı. Ben söyleyecek olursam, gecikmiş bir kitap. Tepebaş, kaç yıldır şiir yazıyor bilmiyorum, ama anladığım kadarıyla şimdiye kadar yayımlanan şiirlerinin tümünü kitaba almamış. Çünkü kitapta hepi topu 24 şiir var. Belki de şimdiye kadar yazdıkları bu kadardır. Her neyse. Eğer bir seçme yaptıysa şair, bence iyi yapmış. Neden derseniz, yayımlanan her şiir, kitaba girmeyi hak etmeyebilir. Kadim Kapı'nın "Şairler ve Mevsimler" başlıklı ilk kısmında 13, "Mürekkep Düşleri" kısmında 11 şiire yer verilmiş. Benim gördüğüm ilk kısımdaki şiirler daha bir güzel ve etkileyici. Derli toplu, yani bütünlüklü. Gereksiz sözlerden de iyice ayıklanmış. Gönülde his, zihinde meal, içimizde hüzün ve sızı bırakan bu şiirlerden sonra aynı iştiyakla ikinci kısımdaki ürünleri okuyamıyoruz. Şiirde solmayan çiçeklerden birinin hüzün olduğu düşüncesiyle, şair birçok ürününde hüznü hissettirmeye çalışıyor. Babasızlık da bu söyleyişe zemin hazırlamış çok yerde.

Kadim Kapı'daki şiirlerin çoğu betimleyici bir özellik taşıyor. Bu bağlamda şair yeni tanımlamalar ve güzel ve taze benzetmeler yapıyor: akşam gözlerine güneşin raylar döşediği çocuk//; kadınlar; güzel sözler dilencisi, fısıltılar prensesi//; göçmen kuşun kaderi güneyi özlemektir//; tanyeri; her şafakta demircilerin alnıdır//; hayat kaşmir bir şal gibi kayar omuzlarımızdan... Orhan Tepebaş'ın kısa şiire teveccüh etmesi de, isabetli tutumlarından bir diğeri.

"Ne de çabuk eskirmiş oğulsuz evler", "babasının gömleğini giymiş bir çocuğum ben/ yoksulluktan değil varlığına hasretten" dizeleri, bence kitabın en güzel dizeleri ve de söyleyeni şair kılmaya yetecek güçte.

http://yenisafak.com.tr/Kitap/?i=261813