İlk bakışlar gibi; acemi, mahcup ve güzel – “Savaşlar Kararında”

İlk bakışlar gibi; acemi, mahcup ve güzel – “Savaşlar Kararında”

Kıymeti az da olsa bazı kitapların, bilhassa ilk kitapların yazılmayı/ değerlendirilmeyi hak ettiğini düşünürüm. Böylelikle, ikisi şiir, biri roman üç kitaptan söz açıyorum bu yazımda

09.06.2010

TURAN KARATAŞ

Yeni çıkan kitapların ardından yetişmek, artık mümkün görünmüyor. Her gün onlarca yeni kitap çıkıyor raflara. Belli bir alanda yayımlanmış olanları bile görmek, almak, okumak, bir insanın imkân sınırlarını aşmış durumda. İşiniz salt bu olsa dahi olası değil. Bir taraftan da, bu ter ü taze kitaplar için bir "değerlendirme" bekleniyor. Konuyla ilgililerin, uzmanların, söz sahibi kişilerin, hatta okurların eserinin ne kıymette olduğuna dair bir "şey" demesini bekleyip duran bir müellif var geri yerde.

İnsan, çok zaman, yapıp ettiğinin nasıl olduğunu, vasatı içinde ne değer taşıdığını hakkıyla belirleyemez. Eserine doğru bir değer biçemez. 'Benci'dir ve tarafgirdir insan. Bu nedenle, dışarıdan yapılacak olan değerlendirmeler daha bir önem kazanmaktadır. "Her kitap hakkında yazmaya gerek yok, iyiler üzerine söylenirse yeterli" görüşüne bir dereceye kadar itibar edilebilir. İyi de, okumadan nasıl karar vereceğiz değerli ya da değersiz olduğuna kitabın. Üstelik ilk kitapsa. Kıymeti az da olsa bazı kitapların, bilhassa ilk kitapların yazılmayı/ değerlendirilmeyi hak ettiğini düşünürüm. Böylelikle, ikisi şiir, biri roman üç kitaptan söz açıyorum bu yazımda.

Savaşlar Kararında

Ünsal Ünlü'nün (d. 1975) bu yılın başında yayımlanan ilk şiir kitabı. Kitaptaki 24 şiir, ilk bakışta dış yapısıyla hatta biçimiyle birbirine benziyor: Dizeler ölçülü, şiirler genellikle aynı dize sayısına sahip bölüklerden oluşmuş. İlk göründükleri hâl ile şiir olan bu ürünlerin sesiyle de şiir olduklarını anlıyoruz okur okumaz. Dize sonlarında uyak yok, ama daha çok aliterasyonlarla sağlanan bir iç ahenk/ ses düzenliliği, güzelliği var. Ünlü'nün şiirlerinde sorun varsa bence anlamında. "Bir Günün Sonunda Arzu"nun neşri üzerine Ahmet Haşim'i birçok yönden sorguya çeken, muaheze eden, eleştiren, yargılayan, alaya alan 1920'lerin edebiyatçıları, Ünlü'nün şiirlerini okusalardı, eminim daha beter öfkelenirlerdi. O günden beri şiirimiz elbette çok değişiklik gördü, geçirdi, yaşadı. Biçim değişti, eda değişti, söyleyiş çeşitlendi vs. Fakat hiçbir zaman iyi şiir anlamını kaybetmedi, anlamsızlaşmadı. Bu kadar dağılmadı, savrulmadı, kendi içine kapanmadı.

Bu şiirlerin, birkaçı hariç ("Oyun Bozan", "Şairim Ortadoğu", "Uzak Afrika") belirgin bir teması yoktur. Hemen hepsinde her şey söylenebiliyor. Örneğin "Yağmur Lekesi"ni okuyun, veya bir başka şiiri, içinde birbiriyle ilgili ilgisiz birçok hâl, yaşanmışlık, olay bulabilirsiniz. Bu, şiirin zenginliğini değil, dağınıklığını yani bütünlenip eser olamayışını gösterir. Ama ne olursa olsun, Ünlü'nün şairce bir deyişi var. Söze; güç, güzellik ve etki katan bir özellik kazandırıyor. Ne var, bu şiirleri alttan alta alımlı kılan özellikleri tam olarak çözebilmiş değilim. Ama bu çekiciliğin başında, şiir içinde parıldayan, güzel, sağlam mısraların geldiğini görüyorum: Lamba yalnız, sokak yalnız; haberler şüpheli, adam yalnızdır//. Evlerimiz, içlerinde yuva kurup arındığımız//. Bağışlanan insan yüzümüz kadar bağışlanmıştır İstanbul bize//. ölüm ki,/ En çok seviştiğimizdir, bundandır gözümüz kara//. Vakitsiz gelen misafiri karşılar gibi çarpılır yüzüm//. Tüm hinliklerinize hürriyet, soygunlarınıza vatan/ Her sabah kanattığınız yaralarım için yara bandı!

Betimleyici değil, anlatımcı Ünlü'nün şiirleri. Şairimiz şiirlerini daha ziyade eylemler üzerine inşa etmiş. Ona bir eylem şairi diyebilirsiniz. Bir dizede bazen üç dört eylemle karşılaşabiliyoruz: Tadında bırak derlerdi, biraz doysam azalırdı/ Sevdiğim kaç şey vardı çekinmeden söylediğim. Eylemlerin çoğunun öznesi de "ben". Şiirlerde söylenen/ anlatılan birçok durum, olay "ben"le ilgili, "ben"e dair; "ben"in etrafında olup gidiyor.

Bu şiirler vesilesiyle bir hususu söylemeden geçemeyeceğim. Şairlerimiz artık şu türden bağdaştırmalardan uzak durmalı; bunlar ya yapay duruyor veya kalıplaştı artık: hastalıklı kobaylar, kadîm düşünce, atış serbest, istif edilmiş duygular, asal duruş, mahrum zamanlar, ağır düşler, ıssız kütlem, lâl topladığım başak, hastalıklı kanırtma, ayartılmış akşamlar... vb. Kimse kalkıp da, bunların imge filan olduğunu söylemesin. Son cümle, Ünsal Ünlü'nün şiirinin nereye evrileceğini merak ediyorum.

http://yenisafak.com.tr/Kitap/?i=261813