İNKİLABIN SESSİZ HARFLERİ

İNKİLABIN SESSİZ HARFLERİ

Harflere savaş açılan, kelimelerin düşman ilan edildiği benzersiz bir ülke. Eski alfabeyi seçmeli ders konseptinde hiç değilse bazılarının öğrenmesine bile geçit verilmedi. Okur Kitaplığı’ndan çıkan Sessiz Harfler’de yirmidört hikâ-yeci, bu yakıcı olayın geçmişte ve günümüzdeki yansımalarına, etkilerine ve hakikatine eğilen hikâyeler yazdı.

27 Şubat 2013

 

YILDIZ RAMAZANOĞLU

 

Geçmiş tecrübeyle bağlarımız koparılmamış olsaydı ulus devlet olmadan önce hangi ilkeler etrafında bir arada yaşadığımızı bilirdik, unutsak da yazılı metinlere dönerek kolayca hatırlar, vahim hatalara bu kadar kolay düşmezdik belki. Fakat harf inkılabı eşsiz bir devrim olarak başarılı bir şekilde bu millete kim olduğunu unutturdu. Harflere savaş açılan, kelimelerin düşman ilan edildiği benzersiz bir ülke. Bu vahşi tecrübenin üzerinden neredeyse yüz yıl geçti. Cemil Meriç'in dediği gibi 900 yıllık birikimin üzerine asfalt geçti, kütüphaneler tuğla yığınına döndü, alimler sabah ilkokula başlayan öğrencilere dönüştü. Eski alfabeyi seçmeli ders konseptinde hiç değilse bazılarının öğrenmesine bile geçit verilmedi nasıl bir nefretse. Okur Kitaplığı'ndan çıkan Sessiz Harfler'de yirmidört hikâyeci bu yakıcı olayın geçmişte ve günümüzdeki yansımalarına, etkilerine ve hakikatine eğilen hikâyeler yazdılar. Kitabı hazırlayan Cemal Şakar, kendisi de birçok kitaba imza atmış bir hikâyeci ve giriş yazısında Osmanlıcanın öğrenilmesi gereken bir yabancı dil olmadığını, Türkçe olduğunu anladığında üniversite öğrencisi olduğunu söylüyor. Dedesinin Türkçe okuduğu kitabı okuyamamaktadır artık. Alfabeyle birlikte bir dile mahsus mecazlar, simgeler, mazmunlar hatta bir hayat tarzı da sessiz bir ölüye dönüşmüştür. Huruf u Latin ile okuma-yazmanın kolaylaşacağı ileri sürülse de asıl hedefin medeni âleme katılma bahanesiyle İslam kültüründen ve dünyasından kopmak olduğu gerçeği hikâyelere yansımış. Göze kargacık burgacık göründüğü söylenen harfler bir kültür ve medeniyetin öyle görünmesinden başka bir şey değildi. Hikâyelerin etrafında dönüp dolaşarak hatırlamaya, yaklaşmaya çalıştığı şey de buydu, kaybettiğimiz şeyin ne olabileceği. İçimizi acıtan yitiğin ne olduğunu, insanî yoksulluğun, vicdanî darlığın hangi süreçlerden geçilerek kazanıldığını yeni nesillerin anlaması hiç kolay değil. Geçtiğimiz günlerde bir kitap günü vesilesiyle buluştuğum lise öğrencileri, 11 Eylül 2001'de dünyada ne olduğunu tam anlayamadıklarını o zamanlar üç yaşlarında olduklarını söyleyince sarsılmadım desem yalan olur. Sessiz Harfler'i nereden bilecekler bu durumda? Kitapta yazan hikâyeciler bile belli bir yaşta olmalarına rağmen sonsuz bir gayretle hatırlamanın etrafındaki zorlukları göğüslemeye çalışmışlar. Yaşananların şimdiki zamanın edebi diline ve duygusuna nasıl yansıdığını gösteren kıymetli bir çalışma olmuş.    

 

Anlam ve yitik alfabenin kaybettirdikleri

Kitabı okuduğum günlerde günümüzün en değerli hattatlarından Hasan Çelebi'nin sohbetine katılmak güzel bir tevafuk oldu. Unutturulmak istenen harflere, ayetlere, manalara sahip çıkmış, onları atıldıkları yerden binbir mücadeleyle tekrar yükseğe taşımış bir üstat. Hattın manası sorulunca yüzme bilmeyenlerin derinlere dalmasının doğru olmayacağını söyledi tevazuyla. Erzurum'dan 1954'te İslamî ilimler tahsil etmek üzere geldiği İstanbul'da “Nimetlerinden istifade ettim, büyük alimlerinin kimini gördüm göremediklerimi duydum.” dediği Üsküdar'a yerleşti ve hiç ayrılmadı buradan. Onlardan kimseye kötü denemeyeceğini, iyi ve kötünün kim olduğunu ancak Allah'ın bilebileceğini öğrendi. O zamanlar üç-beş zengin varmış, ahalinin çoğu ihtiyaçlı kimselermiş ama ilim yönünden hayli zenginmiş ortam. Kur'an okumada Üsküdar usulü varmış ki bunun en iyi icracısı olarak Ali Efendi adlı bir zatı anıyor Hattat Çelebi. Harf inkılabının gerçekleştiği 1928'den 1960'a kadar yasakmış hat yazısı. Bu milletin çarpışarak bu günlere geldiği yasaklardan biri daha. Şimdi manasız gelse de yıllarca nice acılara, takibatlara, tutuklamalara yol açmış. Bu yasağın kalkması için cesaretle tek başına mücadele veren hat üstadı Necmettin hocanın, arkasından en çok rahmet okunacak kişilerden biri olduğunu söylüyor talebesi olarak. Aslında ondan hüsn-i hattı öğrenmek için çok çırpınmış, etrafındaki herkesi tanıdığı halde kendisine ulaşması zaman almış. Hattat olmak şimdi de büyük bir sabır, emek ve azim gerektiriyor. Hafız Salih Efendi'nin eliyle yazmış olduğu 107. mushafı görünce hayran kalmış, azmi artmış Çelebi'nin.   

Yazı gericiliğin simgesi olarak mahkûm edilip yasaklanınca hattatlar mürekkeplerin ağzını bağlamış ve Bâbıâli'de 350 hattat dükkânı kapanmış. Hasan Çelebi, 1964'te hatta başladığında bir gram bile malzeme bulunamıyormuş. Mekke, Medine ziyaretleri sırasında yazmak için kamıştan kalemleri soruyormuş ama ne bilen var ne duyan. Yüzlerce sene devam eden bir kültürün malzemesi nasıl oldu da bir anda yeryüzünden kalktı. "Aile büyüğü ölünce bile kalan eşyalar 50-60 sene dolaşır ortada." diyor Çelebi haklı olarak: "İstanbul'da en az 300 kişinin elindeki malzeme nereye gitti?"

80'li yıllarda sergi için Malezya'ya gittiğinde kamışların elde edildiği ağaçları işittiği Java adalarına gitmiş ve defineyi bulmuş; bu kamışlar hocamıza göre hazine ama bilmeyene çer çöp. Sora sora Muğla'da, Aydın'da hattatlara kamış yapan ustaları bulmuş. Beylerbeyi Sarayı'nın bahçesinde ve Gebze'de de kamış elde edilen ağaçlardan bahsetti.  

“Selçuklular Anadolu'ya gelirken İslam'la beraber Bağdat'tan önlerine kattıkları yazıyı da getirmişler. Kûfe'den de Kûfî yazıyı mesela. İran'la itikadî sorunlar yüzünden uzak kalışımız onların ürettiği mürekkebe ve kamışa ulaşmamızı engelledi açıkçası.” diyor açık yüreklilikle. Hüsrev Subaşı'nın kitapçılık yapan babası İbrahim Bey'in kamış bulmadaki gayretini yâd ediyor iyilikle.  

“Hat, ruhanî bir hendesedir, İslam'ın ve insanın tezahürüdür, kıvamı çok yazmaya bağlı, bir gün bıraksam zahmetini çekiyorum.” demesi önemli. Bazıları keman çalarmış ki ellerinin arka kasları kuvvetlensin. Hattat kemankeşler ve okçular var bu yüzden. Erzurum'da Kur'an yazan Tahtacızade, sokağa çıkınca sağ elini bağlarmış ki başka bir işte kullanmaya. İşte böyle, yasaklar bir türlü dikiş tutmuyor bu ülkede. İnsanın kendini var etme mücadelesi bir türlü engellenemiyor.

http://www.zaman.com.tr/yorum_inkilabin-sessiz-harfleri_2058610.html