Kan Var Bütün Kelimelerin Altında

Kan Var Bütün Kelimelerin Altında

Şüphesiz ki kimi şairler kendisiyle ödeşememekten dünyayla hesaplaşma yoluyla sıyrılırlar; kimileri ise kendisiyle hesaplaştıktan sonra dünyayla ödeşme yolunu tutmuşlardır. Bence Mustafa ikinci tür şairlerden. Bu onu hakikate daha kolay yoldan yaklaştırıyor.

Salim Nacar

Ben halk kelimesini kullanırken iki kez düşünürüm. Çünkü büyüsüne kolayca kapılabilinecek bir kelime “halk”. Mustafa öyle yapmıyor. İtiraf edelim ki Modern Türk Şiirinde, halkın hakkı yenmiştir. Başka bir anlamda Toplumcu Gerçekçiliğin ütopyası altında ezilmiştir “halk”. İkinci Yeni’nin halkı bir tarafıyla –şiirin bütün karmaşasına rağmen- daha gerçek bir halktır. Olduğundan başka bir şey değildir çünkü; ne olması gerektiği konusunda şairin tarafgirliğine muhtaç değildir. Mustafa “halk” kelimesini kullanırken daha rahat davranıyor. Ben bu kadar rahat olamıyorum. Kelimeye yüklediğimiz anlamlar mı farklı, halkla hakikati kavrama biçimlerimiz mi, burayı konuşmak lazım. Esasında ben hakikatin halktan öte bir şey olduğunu düşünürüm. Ama Mustafa’nın şiirinde bunları bu kadar içiçe görmek beni rahatsız etmiyor. Mesela bir çok şairin halktan bahsedişinde rahatsız edici bir yön vardır. Yalansız yaşamanın, gündeliğe takılıp kalmamanın tecellisi galiba bu. Evraklarla kirletilmiş bir zihnin, bu kelime karşısındaki duraksayışı, tutarsızlığı yok Mustafa’nın şiirinde. Söyleyeceğini dolaysız ve sarahaten söyleyebilmesi de açık ve yalansız olma isteğine bağlanabilir, bağlanmalıdır. Ben şiirde ima’ya inananlardanım. Belki Zarifoğlu gibi yazmaya çalıştığımdandır. Bunda bir kusur görmem. Oysa ima’dan değil iman’dan yana bir şiir Mustafa’nın şiiri. Gerçeğin dolayımsızlığı, anlatırken de apaçık bir üslubla beliriyor onda. Bu yüzden başkalarında basit kelime tamlamalarından ve bazen düpedüz konuşmak biçimindeki kesintisiz cümlelerden duyulabilecek rahatsızlık, Mustafa’nın şiirinde destansı bir ilerleyişe dönüşüyor. Bu kadar basit görünmek tehlikelidir aslında. Basit görünmenin –şiir adına- kaçınılması gereken bir tavır olduğunu düşünürüm. İnsanın bütünüyle karmaşık algısının ürünüdür şiir. Şiirin kuruluşu ve ima ettiği dünya da bu yüzden bu karmaşanın bir ürünü olmalıdır. Mustafa’nın böyle düşünmüyor ve gayet alnıserin bir tonda konuşuyor olması, şiir adına derdine düştüğümüz şeyin, elimizde nasıl farklı farklı şekillere döndüğünün apaçık bir göstergesi. Onun ruhuna Akif’in ruhunun tecelli ettiğini düşünüyorum bazen. “Ben Akif’in ruhuna inandımsa kendime de inandım / Bir şey olsun ki kalkınsın ruhum”. Akif bugün yazsaydı “insanı aşan kan”dan bahsetmesi kaçınılmazdı. Çünkü Akif çok genel şeylerden bahsetmiştir. Mustafa’da öyle yapıyor. Kim ne derse desin Akif derdini anlatmaya çalışırken kendini unutmayan bir şair. “Resmimin Arkasına” ve Resmim İçin” şiirlerinin, ne tasannu bilen, ne sanatkâr olan şairin, ruhunun bütün kapılarını açarken toplumcu varlığından bir şey eksiltmediğini biliyoruz. Mustafa’da zaman zaman –ardından gelen dizelerde hemen halkçı bir coşkuya kapılsa da- bize ruhunun kapılarını açıveriyor. “Oysa Oturup Bir Aşk Şiiri Yazacak”ken birden bütün İslam Coğrafyası sızıveriyor şiirine. Hem de şiirde duyarlı gözünmek için devrimlere ve güzel günlere boğulmuş birer şehir imgesi olarak değil, düpedüz acının ortasında kaybolan bir tarih anlamı kazanarak. Bir çoğumuzun muzdarip olduğu zihni dağınıklığın Mustafa’da sürekli tekrarlanan Kur’an cümleleriyle atlatılmış olması, onun için büyük avantaj. Bu yüzden şiirinde kesik mısralara rastlamak zor Mustafa’nın. Hafızlığının ona bu büyük sürekliliği kazandırdığını göz ardı edemeyiz. Kur’an’ın zihinde sürekli tekrarlanan bir kitap olması, şiirinin kuruluşunda, sürekli konuşan ve birbirini tamamlayan ifadelerin anlam bulmasını kolaylaştırıyor. Bu yönüyle bile aslında Kur’an’ın diline özlemle yazılmış şiirler bunlar. Bir şairin bundan başka özlemi de olamaz galiba. Bu Kur’an terbiyesi bir çok dizede “baba” vurgusuyla birleşiyor. “Ben umudu babamdan öğrendim, 4 Nisan 2007 ve dirliği ve kederi / Dirilerin toprağına dinç bir yüz taşımayı ve hayat ve ölümü”. Mustafa’nın “baba” derken kastettiği şeyden düpedüz bir huzur yayılıyor. Bunu hissetmemek mümkün değil. İsmet Özel’deki “Cumhuriyet’in bir kulu” olmakla belirginleşen “baba” Mustafa’nın şiirinde sade, siyasete bulaşmamış, ideoloji dışı, duru bir halk müslümanlığının taşıyıcısıdır. İsmet Özel siyasi tarafını açık ederek yaklaşırken “baba” figürüne, Mustafa gayet somut ve hissedilir bir “baba”dan bahseder. bu yüzden Mustafa’nın şiirinde –her ne kadar öyle görünmüyor olsa da- siyaset biraz geriden geliyor. Gerisinden geldiği dünya, bu dünyada sade bir müslüman olarak yaşamanın bütün ağırlığının hissedildiği bir dünya. Mustafa’nın şiirinde, şiddetle söyleme eğilimindeyken bile merhametten doğan içe dönüklük gelir ve şiirin dünyasına kurulur. “Eve döndüm közde kalmış kızgın bir kılıç olarak / Ben yani yorguna argın eve dönen evde yaşayan adam.” Evde yaşayan adam vurgusu bize, şiddetten iltica edip eve sığınan bir şairin yorgunluğu gibi gelmemelidir. Mustafa’nın şiirinde en belirgin yanı olan yürümeye eylemine denk düşmez çünkü bu durum. “Geçerek yürümek” olağan işlerin, çevreye aldırmadan –onun baskısına, çeldiriciliğe, çirkinliğine ve çekiciliğine- menzile doğru ilerlemenin dile getiriliş biçimidir. Hayatın sıradanlıkta yeşerdiği fikri Mustafa’nın altını çizdiği gerçeklerden bir gerçek. Ben bu sıradanlığın müthiş bir eyleme dönüşebileceğine inanmak istiyorum. İnsanı Aşan Kan’da bu eylemin işaretlerini veriyor Mustafa. “Ben yani her günkü yaşamalar içinde herhangi bir adam /Sessizce özüme girdim daha çok cedel daha çok vuruşma olarak / Bağırdım yine de beni yalnızlık karşıladı olağan karşıladı her gece / Her günkü şeyi tekrar etti ben onun kalbinden geliyordum / Kırdım saçtım ortalığa çeliğini bir bükülmez bileğim vardı / Yalnızlığın çeliğinde haykıran bir ses olarak indim özüne insanın / Ben yani her günkü yaşamalar içinde herhangi bir adam.” İsmet Özel’in tersine, Karakoç’un şiirinde, kendiyle mutmain ama dünyanın gidişatına müdahale etmek için eyleme hazır bir şair profili çizmesi gibi Mustafa’nın da kendisiyle, kendi kalbiyle bir sıkıntısı yoktur. Onda “soğuk sular dökünüp sokaklara fırlayan” bir varoluş acısının izlerini görmek mümkün değil. Bu bir ruhun bir ruha üstünlüğü olarak algılanmamalı. Şüphesiz ki kimi şairler kendisiyle ödeşememekten dünyayla hesaplaşma yoluyla sıyrılırlar; kimileri ise kendisiyle hesaplaştıktan sonra dünyayla ödeşme yolunu tutmuşlardır. Bence Mustafa ikinci tür şairlerden. Bu onu hakikate daha kolay yoldan yaklaştırıyor. O yüzden umudun ve sıkıntıları aşacak bir çıkış yolunun, onun şiirlerinin çıkış noktasını belirleyen etken olduğunu söylemeliyim. Ben umutlu olmaya bu kadar taraftar değilim ama Mustafa’nın işaret ettiği dünya benim de aklımı çeliyor. “Tanrım özümü gürleştir – mazluma el uzat”. Kalbini dünyaya açan bir şairin dizeleri bunlar. Mustafa’nın şiirinde bir başkası, varlığıyla şairin varlığını cehenneme çeviren değil, tam tersine varoluşunu engelleyen zulümle şaire direnmek için kapı aralayan bir özne konumunda. Mustafa’nın yazdığı her dizede dünyanın bütün mazlumları için savaşmayı göze alan bir kahramanın gerçekliği, kendini unutmayıp, kendi kurtuluşunu dünya müslümanlarının zulümden kurtuluşuna endekslediği için hiç de satıhta kalmıyor. Bu gerçekten de kanın gölgesinde düşmana kelime savuran şairin tek isteği. Neyse ki Mustafa, sıkıntının sonunda huzuru gösteriyor bize. “Sana güneşler getirdim bir kapı aralığında / Sonra kalkıp duvarları beyaza boyadım” Buna rağmen rahatlığı telkin etmiyor. Zaten böyle bir durum olsaydı onu “bağışlayan ve esirgeyen direnmenin adıyla” başlayan şairlerin arasında sayamazdık. Mustafa’nın yazdıklarıyla benim yazmaya çalıştıklarım birbirine hiç benzemiyor. ama Mustafa ile biz birbirimize çok benziyoruz. Bu benzerlik biz farklı silahlarla dünyaya saldırdıkça daha keskinleşiyor. Ondaki rahatlığı kıskandığımı söylemeliyim yine de. Mustafa bize lazım olan şiirin peşinden koşuyor ve bugüne kadar gerçekten yazması gerekeni yazmış değil. Yazması gerekeni yazdığına şahit olacağım düşüncesinin beni heyecanlandırdığını söylemeliyim. Ama ben yine de halk kelimesini kullanırken iki kez düşünüyorum.

http://poetikhaber.com/genel/salim-nacar-yazdi/