‘Keyfekeder’ değil ‘Keyfekader Kahvesi’

‘Keyfekeder’ değil ‘Keyfekader Kahvesi’

 Aykut Ertuğrul, hayata dair çok şey anlatıyor eserinde. Keyfekader Kahvesi, bir ‘ilk kitap’ için oldukça ustalıklı öykülere sahip. Tılsımını kendi içinde barındıran on altı öyküsüyle göz kırpıyor okura.

 

Ocak 2012

MERVE KOÇAK KURT

 

Yazarın öykülerine öteden beri aşinaydım. Uzaktan. Kendisiyle tanışıklığım İstanbul’dan. Bir ustanın yanında, İstiklâl’deki, o kahve muhabbetinden... ‘Kahve’ deyince akan sular durur biz yazarken! ‘Kırk yıl hatır’ değil midir ‘kahve’nin anlamı? Hele bir öykünün, bir şiirin, bir kitabın adına ne çok yakışır değil mi?

Öyle hoş bir his uyandırdı ki içimde Keyfekader Kahvesi. Hem de kapağa bakar bakmaz... Sıcacık ve mis kokulu bir kitap bu! İşte beni gülümseten bir cümlesi: “Ne olmuş sanki? Kim sevdiği kadını kendine âşık etmek için maharetini kullanmaz ki?” Hani laf aramızda, yazar tüm maharetini de göstermiş öykülerinde.

İlk Kahve ve yaz(g)ı...

Aykut Ertuğrul, hayata dair çok şey anlatıyor kitabında. Keyfekader Kahvesi, bir ‘ilk kitap’ için oldukça ustalıklı öykülere sahip. Tılsımını kendi içinde barındıran on altı öyküsüyle göz kırpıyor okura.

Tek bir kalemden çıkma olduğu belli öyküler bunlar. Sağlam. Bütünlüklü. Olan parçalanmışlıklar da, bölünmüşlükler de son derece bilinçli! Mesela, ilk öykü olan ‘Keyfekader Kahvesi’ndeki “Şimdi, Önce, Bir Hafta Önce...” gibi bölümlemeler hem yazara hem okura kolaylık sağlıyor.

Çoğunlukla ben öyküsel anlatıcılar hakim öykülere. Tanrısal anlatıcı da yok değil. Yazar, kahve falını değil de yaz(g)ıyı anlatıyor sanki, o ilk öyküsünde: “Bu ilim, bırak aşkı, aileye bile izin vermez. Sen sanıyor musun ki, senin anan, baban, kardeşin trafik kazasında öldü. Yalnız kalmalıydın, fal ilmine talip olmak için yapayalnız kalmalı çırak. Ta ki, tek meşgalesi bu olsun. Kız da ölecek. İntihar edecek. Ama bil ki, sen öldürmüş olacaksın onu. Bunun başka yolu yok. Onun falına çoktan bakıldı. Kaderi belirlendi, bileti kesildi. Odanda, falına baktığın fincanları koyduğun rafta duruyor; git de değiştir değiştirebiliyorsan. Anlamıyor musun aptal, bu yolun dönüşü yok, ilk kahveni içtiğin gün çizildi senin de kaderin.”

Yusuf ile Kuyu, Ay’da...

Modern ve postmodern anlatı biçimleri kitapta, kadim geleneğin kulağımıza fısıldadıklarıyla çok güzel harmanlanmış. Karşılaştığımız dil incelikli; sade, akıcı ve masalsı bir dil... Belki de ondandır hemencecik kavrayışımız kelimeleri. Sarıp sarmalamamız bu yüzden cümle aşklarını...

Büyülü bir gerçekliğin izlerini görüyoruz satır aralarında. Menkıbelere, kıssalara ya da kadim zamana ait bilgilere göndermeler de mevcut: “Günlerce tek söz etmedi, kıpırdamadı. Bir ses bekledi, bir mucize, bir ilham... Karanlıkta saklı olana bakabilmek için kör oldu. Bekledi... Bekledi... Bekledi... Bir hafta sonra akşam saatlerinde, bir kervan, çöl sınırlarında dibinde bir karıştan fazla su olmayan kurumaya yüz tutmuş bir kuyu buldu. Kuyunun içinde bir çocuk cesedi... Gövdesi sular altında, kana bulanmış, başı dışarıda. Suyun üzerine ay doğmuştu, tam çocuğun çıplak göğsünün üzerine... Işık, çocuğun vücudunda kararsızca gezinirken bir anlığına ölümün bile çirkinleştiremediği güzel yüzünü aydınlattı. Çocuk, Yusuf değildi.”

‘Unutmadan’ diyorum ki

Dili ve kurgusu bir solukta okunacak kadar akışkan Keyfekader Kahvesi’nin... Ama sonrasında okurun epey durup düşünmesi gereken derinlikli cümleleri var. Yazarın ‘Unutmadan’ öyküsünde dediği gibi: “Unutmadan: aşk, avucun içinde bir şeydir.”

Yazarın, yazıya olan aşkı aynı zamanda yaz(g)ısı gibi duruyor. Başından sonuna...Kimi zaman bir ‘Keyfekader Kahvesi’nde çıkıyor karşımıza hikâyesi, kimi zaman ‘Ay’ın ışığında, kimi zaman da ‘Sır’ ile. Yazılmış her ne var ise yazıya dair. Aşk ile en çok da. Ölümün/ ölümsüzlüğün gölgesindeki o büyük arayış... İz bırakma telaş her yere sinmiş. Kelimelerin arasındaki o boşluğun sessizliğinde asılı duruyor zaman/sızlık.

Kitaptaki son öykü ise minimal bir öykü: ‘Gazete’... Çarpıcı bir final. Öykünün son cümlesi de oldukça çarpıcı: “Asılsız haber ölümle sonuçlandı.” Daha önce söylemeyi unuttuğum şey de şu: Biraz da ‘ezoterik’ bir kitap Keyfekader Kahvesi! En azından kapağının uyandırdığı çağrışım bu bende. İçindeki bazı öykülerin de oldukça ‘içrek’ olduğunu düşünürsek...

Tanıdık s/imgelerle yeniden üretilmiş bir dolu güzel öykü okudum Aykut Ertuğrul’un kaleminden. Çok sıcak kelimeler doldu içime. Keyfekader Kahvesi, gönül rahatlığıyla dostlarıma armağan edebileceğim bir kitap. Siz de okumalısınız ve okurken de yanında mutlaka kahve içmelisiniz! (Damla sakızlı denemiş miydiniz sahi?)

“Yazarak yazgımızı çağırırız.” demiştim çok zaman önce. Kelimelerimiz kanatlansın; cümle aşklarımız okuyanın kalbine dokunsun ve yüreğine değsin. Budur önümüzdeki yıl için yaz(g)ıya dair dileğim. Keyfekader Kahvesi de hayırlı uğurlu olsun. Hatrı kırk yıl değil uzun bir ömür değerinde olsun. Bu da onun için yeni yıl dileğim. Bir fincan kahve eşliğinde! Sözümüze kuvvet, öykümüze bereket!..

http://www.stargazete.com/kitap/-keyfekeder-degil-keyfekader-kahvesi--haber-414924.htm