KIRILGAN DÜNYA GÖRÜŞÜ VE HÜZÜN

KIRILGAN DÜNYA GÖRÜŞÜ VE HÜZÜN

71’liler Kuşağı içinde sessiz ve mütevekkil duruşu ile kendi inzivasında kırılgan dünya görüşü doğrultusunda, hüzün ve halleriyle iç içe şiirler yazıyor Fatma Şengil Süzer. 

 

13 Ağustos 2014

Mustafa Nurullah CELEP



FATMA ŞENGİL SÜZER’İN SÖYLE SESSİZLİK ADLI ŞİİR KİTABI ÜZERİNE

71’liler Kuşağı içinde sessiz ve mütevekkil duruşu ile kendi inzivasında kırılgan dünya görüşü doğrultusunda, hüzün ve halleriyle iç içe şiirler yazıyor Fatma Şengil Süzer. Geçtiğimiz aylarda okuyucu karşısına çıkan, sessizliğine kırıklı yansımalar bırakan Söyle Sessizlik adlı Okur Kitaplığından yayınlanan Süzer’in söz konusu kitabı, hüzün içre lirik duygulanımsal bir yoğunluk içeren şiir toplamından oluşuyor.

Söyle Sessizlik, şairin iç evreninin lirik bir dışavurumu niteliğinde. Nahif, kırılgan ve doğal bir ‘şiir benliği’ karşısındayız. Yapıntıdan uzak, yer yer masal atmosferini teneffüs ettiğimiz, tabiatın görüngüleri içinde kendiliğini belirginleştirme uğraşı veren, teknik açıdan kişileştirme ve benzetmelerle şiirsel özü destekler mahiyette ruhsal durumunu açığa çıkartan bir şiir dünyası bu. 

Biz bu yazımızda zihinsel yetimiz el verdiği müddetçe bu tinsel evrenin bileşenlerini görebildiğimiz, anlamına nüfuz edebildiğimiz ölçüde tespitlerimizle ifade boyutuna taşımaya çalışacağız. 

Hüzün ve Aşk

Söyle Sessizlik’in temel özelliği kitabı baştan sona kat eden dokunaklı bir hüzün duygusunun egemenliğidir. ‘Can’ından neşet eden bir şiirin sahibi olarak Süzer’i hüzne, içsel duygulanımlara sevk eden temel etken, şiirsel doğasının dokunaklılığı, bu doğanın etkiler alan bir özellikte oluşu, şiirlerinin yazılış ve var oluş gerekçesi olarak gördüğümüz Aşk ve bu aşkla birlikte şekillenen iç devinimleridir. Bu iç devinimlerine bir boyut kazandıran, güç katan, bununla birlikte şiir içre davranışlarını razı kılan, kaçışlarına neden olan da yine bu aşktır. Kalbinin iç ritmi de iç çekişleri de yine bu aşk olacaktır. Beladan geçişi, belaya açık oluşu, mutluluğu-mutsuzluğu, kırgınlığı-kırılganlığı, kurtuluşu yine aşktır, aşktandır. Yukarıdaki cümlelerde izah etmeye çalıştığımız üzere, Süzer’de şiirin kaynağı Can’dır. Söyle Sessizlik’te bu bağlamda en çok geçen kelimeleri de göz önüne getirdiğimizde (can, kalp, yürek..) Süzer’in lirik bir iç dünya şairi olduğu görülür. 

‘‘lades tutuyor gibi
aklımdasın
aklımda’’ (Ladesçi, s. 12)

‘‘hâlâ iniyor 
göklerden demir
bu kanımdaki 
kalpteki bıçak’’ (Yiğit, s.19)

‘‘aç elini toprağım senden aldığımı
sana vereceğim
canımdaki suyu
eti kemiği’’ (Yağmurda Koşan, s.45)

Süzer bu toplamla okura dokunaklı bir şiir evreni sunuyor dedik. Şairin şiir karakterinin dokunaklı bir yapıdan müteşekkil oluşuna sebep, duygulanmalarında başat unsurun ‘hüzün’ oluşudur. Şairin hüzün içre bir şiirsel yordama sahip oluşunun kaynağına indiğimizde, burada temel etken olarak, dramatik bir ölüm duygusunun yer aldığını görürüz. Söyle Sessizlik’te öne çıkan bu şiirlerin romantik dekorasyonuna ve şiirsel çatkının biçimlenişine baktığımızda belirginlikle tanıklık ettiğimiz temel imgelerin, ‘çocuk’, ‘anne’, ‘yağmur’ ve ‘toprak’ olduğunu görürüz. Şiirinin iç bileşenlerini travmatik bir ölüm ve bu ölümle birlikte ağıtsı bir nitelik kazanan ölüm hissiyatı oluşturur.

‘‘kardeşim. kardeşim
taşırım. ağır
olan acım benim. (Gasil, s.28) 

Ölümle yazgılı çocuk ve küçük dünya

Söyle Sessizlik’in 71’liler Kuşağı şiir kitapları içindeki ayırt edici bir özelliği, şiirin çevrinsel koordinatlarının/boyutlarının küçük ve sınırlı oluşu, içerdiği masal atmosferi, çocuk imgesinin safiyet özlemi ve ölüm izleği ile bağıntılı olarak sıklıkla kullanılışı, şiir algısının romantik bir nitelik taşımasıdır.

Örneğin ‘Münzevi’ şiirinde yoksulu ve yoksulluğu bir zenginlik (güzelduyusal bir zenginlik) olarak gören bir şiir algısı-duyarlığı ile karşılaşırız. Bu şiirde topladığı ‘pet şişe’leri ‘inci bir kolye’ benzeri ‘hazine’sine katan yoksul bir kadın (mısraları düz tümcelerle ifade edecek olursak) ‘hayatın kıvrımlarında mahzun bir yaprak’tır. Devamında şairin peşi sıra gelen ‘çamurlu bir çocuk’tur. Süzer burada yoksul ve yoksullukla algısal-duyusal bir özdeşlik kurarak bu durumu ‘hırkasının ucuna bağlanan’ bir ‘konserve kutusu’ olarak imgeleştirir. Daha seçik bir biçimde söylersek, şiir içindeki kadın ve çocuğun pozisyonları ve şairin şiir evrenindeki estetik çerçevesi, son derece ince, inceltilmiş şiir cümleleri ile ve bu cümlelerin zarif diziliş biçimi ile bir renge-havaya bürünür. Bu bağlamda, Söyle Sessizlik’in genelini de nazarı itibara alarak, Süzer’i mısracı bir şair-geleneksel söz sanatlarına dayalı müziksel etki oluşturma kaygısı ve şiirinin konuşma diline bağlı kısa mısralardan oluşması vb. özelliklerle- şairin mısraa öncelik tanıyan biçimsel bir tutum içinde olduğunu söylemek mümkündür.

‘‘sanki inci bir kolye
diziyor gerdanına
hayatı mahzun bir yaprak
köşesinde bir kıvrım’’ (Münzevi, s.14)

‘‘şehre ne zaman insem
tırtıklı keskin
bir konserve kutusu
bağlıyorlar ucuna
tangır tungur hırkamın’’ (Münzevi, s.15) 

Söyle Sessizlik’in dünyasını karakterize eden ‘Küçük’ adlı şiir de fanilik duygu ve düşüncesi eşliğinde sınırlı, belli-belirlenmiş evreniyle sembolik okumalara açık bir şiir. 

‘‘büyük cam kapı
yutuyor…yutuyor
büyük insanları
kıyamete kadar aç’’ (Küçük, s.16)

‘büyük cam kapı’yı TV. ekranı olarak düşünebileceğimiz gibi ‘kıyamete kadar aç’ mısraı ile birlikte cezbedici yapısı, anlamı ve varlığı ile aldatıcı, cafcaflı-albenili bir ‘dünya’ olarak da okuyabiliriz. Şiirin dünyadaki durumdan bahsediyor oluşu, fanilik vurgusu ve ‘küçük şeylere’ yönelik ilgisi bizi bu yönde bir okumaya sevk ediyor. Bu anlamda Fatma Şengil Süzer, küçük şeylerin, ‘kelebeği’ incitmekten imtina eden ince duyarlıkların şairidir.

‘‘hayrolsun hayr
sakın bu sefer
kelebekleri öldürme!
bulabilirsen apartman eşiğinde
bir çukurda kuyuda
boşlukta kaybolmuş
bir çıkrığın sesinde’’ (Küçük, s. 17)

‘‘kanaviçem küçük
renklerim küçük
bir kelebek büyütüyorum ben, pervane’’ (Küçük, s.17) 

Gülten Akın’daki dünyanın hayhuyu, meşgalesi ve hengâmesi içindeki ‘‘durup ince şeyleri’’ düşünen kadın duyarlığı, Fatma Şengil Süzer’de ‘‘küçük işlerime dönüyorum ben’’ biçimine dönüşür. Mısraın yer aldığı bölümden yapacağımız diğer alıntı, bir duyarlık örtüşmesine örneklik teşkil edecek bir mahiyet taşır:

‘‘oğlumun ateşi, yastıktaki leke
tarhananın kokusu, yavru kediler
gibi şeylere’’ (Küçük, s.16)

Süzer’in umut, iyimserlik ve fanilik duygu ve düşüncesiyle yüklü ‘Küçük’ şiiri, şairin genel olarak şiir karakterini belirginleştirmesinin yanı sıra şiirin ‘küçük dünya’ sının okura bir yansıması olarak Müslüman duyarlığıyla köklü-kökten bir bağ ile bağıntılı, oldukça anlaşılır temel bir ileti aktarır: ‘Dünyaya kazık çakmaya gelmedik ve burada kalıcı değiliz.’

‘Çocuk’ ve ‘anne’ imgesi Söyle Sessizlik’te lirik bir duyarlığın yansıması olarak ölüm izleğine koşut bir biçimde sıkça yer alır. 

‘‘sen gözü görürsün ben dalgın buğuyu
başağın gök maviyken biçilmiş boynunu
kalbin her vuruşunu, bir haber bekleyerek
çocuğu 
gelmeyen çocuğu’’ (Elma ve Eylül, s.41)

‘‘soluksuz çatlayan ev
çocuksuz ölü sokak
annenin kara gözü
kara çöl
kardeşim’’ (Çocuğun yere düşerken çıkardığı sessizlik, s.48)

Kişileştirme ve Benzetmeler

Fatma Şengil Süzer, Söyle Sessizlik’te şiirinin biçimsel yapısının oluşum sürecinde geleneksel söz sanatlarından kişileştirme ve benzetmelere fazlasıyla başvurur. Süzer eski şiirin dünyasına daha yakın bir şair. Malzemesini eski şiirin dağarcığı uyarınca işe koşar ve bu işlemde kişileştirme ve benzetmeler, daha çok kendi ruhsal durumunu açığa çıkartıp destekleyen mısra içi/öğesi bir biçim tekniği ile kullanılır. Burada şiirin doğasını betimleyici bir tutum benimsenir. Örneğin ‘gibi’ edatı, şiirin taşıdığı atmosfere ve şairin son-uç durumuna katkı sunabilecek bir şekilde biçimsel bir nitelik taşır. Yine aynı şekilde tabiattaki canlılara insanın özellikleri katılarak kişileştirme yapılır. Süzer bu teknik yapılanmada yer yer masalsı-düşçü bir şiir evrenini dışlaştırma yoluna gider.

‘‘gecesi zifiri gece
acısı dağ acısı
sesi bir keman sesi ağlayan köpeğimin
ne zaman, hangi sabah sevgilinin sadâsı
düşüverir simsiyah
kubbesine bu şehrin’’ (Şehr-i Siyah, s.63)

‘‘sarıyı seçtim hocam sararmış ömür gibi’’ (Sarıyı seçtim hocam sararmış ömür gibi, s.83)

‘‘öyle orada durduk
dümdüz bozkır gibi’’ (Deve Dikeni, s.85)

‘‘saçakta titreyen buzdan bir mızrak
gibiydim’’ (Göz, s.80) 



Sonuç olarak Fatma Şengil Süzer, Söyle Sessizlik adlı şiir toplamıyla varoluşunu ve varlık durumuyla birlikte kırılgan dünya görüşünü lirik şiirin ifade imkânlarıyla dışlatırmış, 71’liler Kuşağı içindeki kendine has yerini sağlamlaştırmaya aday önemli bir yapıt ortaya koymuştur. 

 

Kaynak: http://www.poetikhaber.net/haber.php?isl=oku&id=523