Köklü bir tamirat girişimi

Köklü bir tamirat girişimi

Editörün Notu: Şubat 2012 itibariyle gözden geçirilmiş ve genişletilmiş ikinci baskısını yaptığımız “Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri” kitabının ilk baskısı üzerine yazarımız Cevat Akkanat’la yapılan söyleşiyi ilginize sunuyoruz.

 

Cevat Akkanat, Kültür Bakanlığı'nca yayınlanan ve TYB'nce "2002 Edebi tenkit ödülü"ne layık görülen "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" adlı çalışmasında süregelen bir yanlış anlamayı düzeltmeye girişiyor.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli hareketlerinden biri olan İkinci Yeni üzerine kapsamlı bir çalışma yayınlandı. Cevat Akkanat'ın Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde yüksek lisans tezi olarak hazırladığı "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" aynı adla Kültür Bakanlığı Yayınları'nca basıldı ve bu eser, Türkiye Yazarlar Birliği'nce 2002 "Yılın Fikir Adamı Sanatçıları - Edebî Tenkit Ödülü"ne layık görüldü. 1964 Balıkesir doğumlu olan Cevat Akkanat, halen eğitimci olarak görev yapmakta ve www.dergibi.com sitesinin şiir editörlüğü ile Likâ Edebiyat Dergisi'nin danışmanlığını yürütmektedir. "Kara Oyun", "Güz Klâsiği", "Sen Bir Sevda Ağacısın Türküler Büyütür Yüzün" ve "Tan Tan Traska!" ismiyle yayınlanmış şiir kitapları bulunan Akkanat'la "gelenek" kavramı ve bu kavramın Türk şiirindeki yeri, İkinci Yeni'deki görünüşünü incelediği "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" üzerine konuştuk.

MELİH BAYRAM DEDE 

28 Ocak 2003


Çalışmanızla "Geleneğin Türk şiir serüveni içindeki gelişim çizgisi üzerinde durarak, kabul edilebilir bir algılama tarzı oluşturmayı" hedeflediğinizi söylüyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Bilindiği gibi, Türk şiiri köklü bir birikime sahip. Bu birikim sadece tarihî eskiliğe bağlı olmayıp, nitelikçe de zenginliği ifade eder. Hal böyleyken, dayatılan yeni medeniyet süreci içerisinde kültür ve sanat hayatına, dolayısıyla şiire uygulanan politik baskı ve yönlendirmeler, geleneksel olandan kopuk, hatta ona düşman bir algı tarzının oluşmasına sebep olmuştur. Öyle ki, Cumhuriyet dönemi içerisinde şair ve yazarların en çok tartıştığı konuların başında bu gelir. Şaşılacak bir şey değil mi bu? Nasıl olur da yüzyıllardır birikim oluşturarak sürüp gelen bir yapı, yapay araçlarla belli bir yerden kesilip atılıverir? İşin kötü tarafı, bunu dile getiren veya uygulayanların arasında adı "şair"e çıkmış olanlar vardır! Şöyle diyenler çıkmıştır: "Aruz mu? O da ne?" Ya da sözgelimi, "Koşma da ne oluyormuş ki!" Dahası, ciltlerce kitap yayınlayıp da, "Türk şiirinin klâsiği yoktur!" veya "Türk şiirinin geleneği 50 yıllıktır!" diyenlere ne dersiniz? Böyle bir durum ile karşı karşıyayken, gelenekle ilgili bir cümlemize "kabul edilebilir" ifadesini yerleştirmemiz önemlidir. İşte benim bu ifadem, öncelikle bu duvarı yıkmaya yöneliktir. Sonuçta, "Gelenek ve İkinci Yeni Şiiri" genel anlamda bunu başarmıştır. Eğer gerçekten de kendilerini daha kaliteli, bilgili, rahat hissetmek isterler ve bu kitabı ciddi ciddi okurlarsa, bu duvarı oluşturanlar da geleneğin çizdiği hizaya geleceklerdir. Şunu söylemekte bir sakınca görmüyorum: Bu kitap köklü bir tamirat girişimidir...

İkinci Yeni'nin gelenek karşısındaki durumu nedir sizce?

Burada acı bir gerçekten söz edeceğim. Öyle ki, konuyla ilgili çalışmalara başladığım ilk zamanlardan itibaren, beni hayretlere düşüren bir olgu vardır: Herhangi bir dayanağa yaslanmadan verilen "İkinci Yeni gelenekten kopuktur." veya tam tersi, "Geleneğe tekrar dönüştür." şeklindeki hükümler... Bu yargıların bende acıtıcı bir iz bırakmasının iki sebebi olmuştur: Hüküm verirken eserin göz önüne alınmaması ve bunu, köşe başlarını tutmuş sözde büyük üdebanın yapması... Bunlara bir üçüncüsünü de ekleyebiliriz. Sonradan "görüş" bildirenlerin, yine hiç uğraşmadan, öncekilere tâbî oluvermeleri... Oysa, edebî inceleme ve araştırmalarda uygulanacak en sağlam metod, eseri merkeze almaktır. İşte, ben bunu yaptım. Önce, konuyla ilgili hükümleri inceledim. Ardından, harekete mensup olan şairlerin şiir dışı edebî verimlerindeki gelenekle ilgili düşüncelerini araştırdım. Son aşama, çalışmam için asıl inceleme malzemesi olan şiirleri teşrih etmekti. Böylece, hem zevkli bir çalışma gerçekleşmiş oldu, hem de yaygın bir yanlış düzeltildi: İkinci Yeni şairleri, geleneğe yabancı kalamamışlardı. Hatta, bazı kereler sosyal çevrelerinin etkisiyle 'inkar' etmiş olmakla birlikte, gelenekten faydalanmanın veya geleneğe eklenmenin çok güzel örneklerini vermişlerdi.

20. yüzyılın ikinci yarısında, edebiyatımızın en çok tartışılan bu şiir hareketi nerede gelenekle yakınlaşıyor, nerede uzaklaşıyor?

Bugün, nesnel edebiyatçı kafalarının yaygın bir şekilde kabul ettiği algıya göre gelenek, köklü bir tarih bilincini ve sürekliliği zorunlu kılıyor. Bilinç ve süreklilik, yanı başında dinamizmi ve devinimi de getiriyor. Gelenek, kendisine bağlı kalanları bir yandan sınırlandırırken, diğer yandan yeni yollara, aşkınlığa yönlendiriyor. Gelenek düşmanı anlayışların anlayamadığı bir durum bu. Bu noktada, incelemeye tâbî tuttuğum şairlerin geleneği algılayış ve gelenek karşısındaki duruşlarının birbirlerine karşı farklılıklar göstermesi normaldir. Öyle ki, aralarında geleneğin çok basit biçimsel bir unsurundan faydalanan olduğu gibi, geleneği en sahih şekliyle algılayıp külliyen gelenek kesilene de tanık oluyorsunuz. Fakat, ne ilginçtir ki, İkinci Yeni şairleri arasında geleneğe bigane kalmayı tercih eden hiç yoktur.

İkinci Yeni, bundan sonrası için edebiyat hayatımızda etkisini sürdürecek mi?

Geleneğe, dolayısıyla tekrar şiire bağlanışın bir ifadesi olarak görürsek, İkinci Yeni'nin edebiyattaki etkisinin süreğen bir nitelik taşıdığını, taşıyacağını görürüz. Gerçekten de, 1950'lerde başlayan bu hamle, döneminin katı şartlarına rağmen, cesur bir girişimdir. 'Garip'le gelinen şiirdeki tükenme noktası, İkinci Yeni'yle birdenbire tersine döner. Bence, beklenenin ötesinde bir atılımdır İkinci Yeni. Bu atılım, kendi oluşumuyla sınırlı kalmamış, şiirimizin birikimleriyle de birleşerek, ardından gelen kuşakları ve farklı şiir algılarını da derinden etkilemiştir. Hatta İkinci Yeni'yi edebiyat dışı (çoğu kez politik) gerekçelerden ötürü mahkum edenler dahi, onun getirdiği imkanlardan faydalanmıştır. Bugün için görünen, sözkonusu etkinin süreceği şeklindedir.

http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/ocak/28/kultur.html