MAĞRUR ÖFKE: NECİP FAZIL

MAĞRUR ÖFKE: NECİP FAZIL

Cevat Akkanat

10 Ocak 2013 Perşembe

Göz dönmesi yaşayanlar ele aldıkları konuları gerçeğinden farklı görürler. Necip Fazıl’ın Adnan Menderes’e yazdığı mektupların bir gazetede piyasaya sürülmesinden hemen sonra Ayşe Hür’ün bir tarihçi ferasetiyle(!) büyük şairi “esir” etmeye kalkışması bu minvalde bir şeydir.  Öyle ya, 1951’de meydana gelen ve komplo olduğu bizzat şairince ortaya konulan bir olayı Ayşe Hür, günün kimi siyasî durumlarına tepki göstermek ucuzluğu hesabına evirip çevirmiş, yani bir inat uğruna tekrar kullanılırlık sahasına sürmüştür.

Oysa Ayşe Hür’ün unuttuğu bir şey vardı. Necip Fazıl gibi cemiyetin öncü şahsiyetlerinin adları etrafında büyük hayranlık haleleri oluşmuştur. Doğal olarak bu halelerin mensupları da merkezdeki yüksek ışığın etkisiyle göz kamaşması yaşayabilir. Buna kimi meslekî taassup sahipleri de dâhildir. Sözgelimi Necip Fazıl’ı sadece şair kimliğiyle veya bir siyasî öncü oluşu yönüyle, kısacası tek tarafıyla ele alanların yaklaşımı da böyledir. Nitekim hastalıklı esir etme teşebbüsüne karşı gelişiveren yüksek tepki de genellikle böylelerinden zuhur etmiştir.

Necip Fazıl gibi çok yönlü ve dev bir toplum önderini farklı (sempatik, antipatik) bakış açılarının tahakkümünden uzak tutmak kesinlikle mümkün değildir. Fakat şu mümkündür: Fiil ve fikirleriyle hâlâ aramızda yaşamakla beraber, artık tarihî bir şahsiyet konumunda bulunan şairi, bütün yönleriyle bir arada ele almak…

Necip Fazıl’ı “bütün yönleri”yle ele alırken ilk hareket noktamız biyografisindeki devingenlik olabilir. Nihayet şunu biliyoruz ki o gerek içine doğduğu aile ortamının maddi imkânları, gerekse ömrünün bir bölümünde bütün aşırılıklarıyla yaşadığı bohem dünyayı terk etmiş, mazlum Müslümanların arasına katılmıştır. Üstadın Hakk adına dâhil olduğu bu camia içindeki rolü liderlikti. Bu öyle bir liderliktir ki onun için “tek başına bir ümmet” tavsifi bile kullanılmıştır. Böyleyken, biyografisi bağlamında ele almakta öncelik vereceğimiz husus, Necip Fazıl’ın İslâm’ı yaşama macerasıdır. Bu maceranın ne’liği, niteliğidir. Onun bu hususta sergilediği performans, çeşitli yönleriyle müzakere edilmeli; artıları ve varsa eksileri ortaya konulmalıdır.

Bağlı olarak ele alacağımız bir başka husus, onun zalim rejim karşısındaki dinamik duruşu olmalıdır. Özellikle rejimin temsil ve tahakküm mekanizması olan siyasî teşkilata karşı geliştirdiği tavır alışlar mutlaka dikkatle incelenmelidir. Büyük Doğu dergisini çeşitli zorluklar ve engellemeler ortamında bıkmadan usanmadan yayınlaması, verdiği konferanslarla Anadolu’nun pek çok şehrinde kitleleri coşturması, çeşitli bahanelerle mahkemelerde yargılanması, haksız yere hapsedilmesi,  bütün bunlara rağmen batıcı Kemalist zihniyetin önünde heybetli bir duvar ve aşılmaz bir barikat gibi duruşu vb dikkatle incelenmeli, nihayet mücadelesi geleceğe intikal ettirilmelidir.

Necip Fazıl’ı Necip Fazıl yapan en önemli yönü kuşkusuz sanatçı kimliğidir. Onun sanatçı şahsiyeti şairlik, oyun yazarlığı ve hatiplik gibi birbirinden farklı sayılabilecek boyutlar şeklinde tebarüz etmiştir. Bu yönleriyle o Büyük Doğu’nun “mana şairi” hatta maneviyat edibi sayılmıştır. Dolayısıyla, başta şiirleri ve tiyatro eserleri olmak üzere, kaleme aldığı edebî eserler hassasiyetle incelenip bugünün Müslüman edebiyatçısının gündemine tekrar dâhil edilmelidir.

Necip Fazıl’la ilgili benzeri bir topyekûn çalışmayı yapmak, yapabilmek ne kadar mümkündür; bunun üstesinden gelmek, gelebilmek kolay mıdır? Sanmıyorum.  Fakat samimi ve bir o kadar da çok boyutlu girişimler yok değildir. İşte bunlardan birisi, tam da Necip Fazıl tartışmalarının ortasına iniveren Mağrur Öfke: Necip Fazıl adlı kitaptır. Üstadla bir arada bulunmuş, onun etkisine maruz kalmış ve daima onu hayırla yâd etmiş bir şairin kaleminden çıkan Mağrur Öfke: Necip Fazıl kitabı, eleştirel ve biyografik özelliklerinin yanı sıra, hatıra noktasına varan ayrıntılarla da dikkat çekiyor. Metin Önal Mengüşoğlu’nun uzun zamandır üstünde çalıştığı ve 2013’ün ilk günlerinde Metamorfoz Yayınları’ndan çıkan bu kitabı, eğer okunursa, üstat Necip Fazıl’la ilgili pek çok hususu, bu kez daha ciddi bir şekilde, tartışma ve müzakere süreçlerimize taşıyacaktır.

Mengüşoğlu’nun kitap için kaleme aldığı “Sebeb-i Telif”in son satırlarından birkaç cümleyle yazımızı bitirelim: “Bu adamı seviyordum ben. Hakkını inkâr edemezdim. Elimden tutarak bazen kimi çamurlardan alıp beni selamete çıkarmıştı. Benimle birlikte yaşayan daha nice arkadaşıma, yoldaşıma, zalimler karşısında nasıl medeni cesaret gösterilebileceğini öğretmişti. (…) karar vermiştim, bütün bu hissiyatımı yazmalıyım diye, bu kitap işte odur.”

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Magrur_ofke_Necip_Fazil/13201#.UO3bQ2_PRGe