Öykücünün Serencamı – Cemal Şakar

Öykücünün Serencamı – Cemal Şakar

Kendini “öyküye” hasretmiş bir yazarımız Cemal Şakar. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “insanın yeryüzünde bulunma halini en güzel anlatan duyarlılığın hüzün olduğunu düşünüyorum” demekte.

 

11 Nisan 2011

 

SUAVİ KEMAL

 

Cemal Şakar’ın kitaplarında yenilen, tutunamayan karakterler çok. Kah kendine, kah çevresine kah ideallerine yenilen insanlar bunlar. Ancak en çok da KENDİLERİNE. Bilgisayarın Word Belgesine “Anlatabilmeliydim” yazıp devamını getiremeyen yazarın, televizyonda haberlerden Bağdat, Kudüs, Kabil haberlerine kaç kişi ölmüş diye bakmaktan ve dedikodu yapıp, enerjilerini ev, otomobil almaktan başka “anlamlı” bir şeye odaklamayan eski idealist arkadaşların, “Güneşe Yürümek” isterken bir işporta tezgahına bile tutunamayan devrimcinin en büyük düşmanları kemire kemire yiyip bitirdikleri kendilerinden başka bir şey değil esasen. Şakar, “özeleştiri” dozu yüksek öyküler kuruyor, kurguluyor bu anlamda…

Nümayişsiz bir “duygusallık” var Şakar’da. “Soru sormayı” unutmamış, sayıklamaya değil anlatmaya göre ayarlanmış bir anlatımla ortaya seriyor öykülerini. İnzivaya çekişlmemiş birer yalnız onun anlattıkları, “acı çeken” ama damar doğramayan bir sentimentalizm. Toplum, aile ve arkadaş çevresi içinde, yiyip, içen, televizyon seyreden sözün özü yaşayan insanlar kuruyor kağıt üzerinde. Adnan Benk’in, yazarının “paşa gönülüne” göre kurulduğu için eleştirdiği öykücülerden Cemal Şakar’ın ayrıldığı nokta da zaten bu.

Sade, yapmacıksız, akıcı bir dil ve üslup kullanıyor Şakar. Ancak kolay okunabilir oluşu, metnin kendini kolayca okura teslim ettiği zannını uyandırmamalı. Çetrefilliğin, bulanıklığın, itirafçılığın ve ego teşhirciliğinin prim yapmasına itibar etmeyen bir yazar o…

 

ANKARA’NIN FAYDALARI

 

2 Şubat 1962’de Balıkesir’in Gönen ilçesinin Kocapınar Köyü’nde doğdu Cemal Şakar.

Ailesi onun doğumundan yaklaşık bir yıl sonra Balıkesir'e taşınmış. Üniversite öncesi bütün eğitimini Balıkesir’de sırasıyla Karesi İlkokulu’nu (1973), Atatürk Ortaokulu’nu (1976), Muharrem Hasbi Lisesi’ni (1979) tamamlayan Şakar, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde öğrenci olduğu yıllar boyunca bütün hayatını şekillendiren bir süreç yaşar. 1979-1983 yıllarına denk gelen bu süreç, Ankara'ya giderken kendini Marksist olarak tanımlayan Şakar için kendini Müslüman olarak tanımlamaya başlamasının da hikâyesini barındırır. Şakar’ın köklü dostlukları da bu döneme uzanır. Şakar, şimdi Yeni Şafak’ı yöneten Yusuf Ziya Cömert ve Üzeyir Sali'yle aynı evde kalır. Üniversiteden mezun oldukları yıl ev halkına Ali Sali ve Hüseyin Bektaş da katılır. Merhum Ramazan Dikmen ve Ömer Lekesiz evin müdavimlerindendir. O  sıralarda Rahmi Kaya ile aynı evde kalan Yazar Necip Tosun ise Şakar’ın sınıf arkadaşıdır ve sıkça o öğrenci evine gelir. Tosun Cemal Şakar ile tanışmasını şöyle anlatırken yaşadığı dönüşümün ip uçlarını da sunuyor: “Cemal Şakar’la Üniversitede aynı sınıftaydık. Cemal 1. Sınıfta sol bir çizgiydi. Bir gün sınıfta benim yanıma geldi ve “Murat Özel’i tanıyor musun?” dedi. “Hayır”, dedim. Sonra düşündüm “İsmet Özel” olmasın dedim. “Evet,” dedi. Böylece tanıştık. Artık, İslami bir çizgiyi benimsediğini söyledi, benim de yanıma bu yüzden gelmiş. Ankara ortamında onu nereye götürebilirim diye düşünürken aklıma Mavera geldi. O vakitler, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören Ankara’dalar. Bir gün Cemal’le Mavera’ya gittik. Cahit Zarifoğlu’yla Cemal’i tanıştırdım. Uzun bir sohbetimiz oldu. Orda Akabe yayınlarını aldık. Birkaç gün sonra birlikte Edebiyat dergisine gittik. (Tabii Cemal’i ben götürüyor, camianın edebiyatçılarını tanıtıyorum.) Nuri Pakdil yokmuş, Arif Ay var onunla tanıştırdım. Zafer çarşısına gidip Cemal’e Nuri Pakdil kitapları aldık. Cemal böyle hem edebiyata hem de İslami camiaya adım atmış oldu.”

 

DERGİLER VE ARKADAŞLIKLAR

 

Yine Necip Tosun’un şahitliği ile ilerlersek köklü bir arkadaşlığın da nasıl geliştiğine şahit olabiliriz. Şakar’ın “Bu arkadaş grubunun günlerimin çoğu okulda değil, Zafer Çarşısı’nda Recep Yumuk'un işlettiği Akabe Kitabevi’nde geçmektedir.” dediğini de hatırlarsak Necip Tosun’un anlattıkları daha bir netleşecektir. “. O sıralar bir de Aylık dergi çıkıyor. Cemal, Yaşar Kaplan’la tanıştı ve bir süre Aylık dergi’de çalıştı. Bu Ankara ekibinde Ramazan Dikmen ile Ömer Lekesiz’de var. İstanbul’da ise Osman Bayraktar ve Hasan Aycın’la temasımız var. Arada bir onlar Ankara’ya geliyorlar. Belki de Balıkesirli olmaları nedeniyle Osman Bayraktar ve Hasan Aycın’le Cemal ilişkileri ilerletiyor. Ankara öğrencilik süresince Cemal’in Ankara ekibi ve İstanbul ekibiyle ilişkisi sürdü. Cemal okuldan sonra Balıkesir’e döndü. Bizim ilişkimiz ise otuz yıla yakın kesintisiz sürdü. Bu arada her dergi çıkışında Balıkesir’den Cemal bu olaya dâhil oldu. Kayıtlar çıkarken, Hece çıkarken Balıkesir ayağı olarak Cemal işe dahil edildi. Aracı ise çoğunlukla bendim.”

 

ÖYKÜLER VE ÖDÜLLER

 

Yine de filmi biraz geriye almakta fayda var. Takvimler 1982’yi gösterirken Cemal Şakar ilk kez bir öyküsünü basılı kâğıt üzerinde görür. Yaşar Kaplan’ın Aylık Dergisi “Bir Yıldız Kayar Bir İnsan Ölürmüş” adlı öyküsüne sayfalarını açar. Aylık Dergi'de dört öyküsü yayınlanan Şakar yazdıklarını daha sonra Mavera'da ve Yönelişler’de yayınlar. Bundan sonrası ise Hasan Aycın, Ramazan Dikmen ve Ömer Lekesiz'le birlikte çıkardıkları Kayıtlar dergisidir. Yedi İklim'de yazan  Cemal Şakar, Hece ve Hece Öykü'nün çıkışlarında yer alır. Ayrıca Söz ve Adalet, Eski Yeni, Yeni Şafak Kitap Eki ve Kurani Hayat'ta da yazıları yayınlanır. Bir öyküsü Farsça’ya bir öyküsü de Arnavutça’ya çevrilen Cemal Şakar’ın ilk dört öykü kitabı ise önümüzdeki günlerde Sel ve Kum ismiyle Okur Kitaplığı’ndan çıkmak üzere.

İçinde yer aldığı kuşağı kabuğuna çekilmekle eleştiren Cemal Şakar, “Aslında pek de edebiyatın içinden konuşmadığım, edebiyatın dilini kullanmadığım söylenebilir. Yıllar önce bir arkadaşım; bir sanatçı gibi değil, vaiz gibi konuşuyorsun demişti, yarı şaka-yarı ciddi. Haksız sayılmazdı. Çünkü alışılageldiği gibi konuşmuyordum.  Ama az önce de söylediğim gibi, ben her şeye ideolojik bakan, bakmaya çalışan biriyim. Düşüncelerimin merkezinde hep inançlarım olsun istiyorum. Zaten öykünün de bir kıymeti varsa bu merkeze göre, inançlarıma göre belirlenmeli; onun kıymetini inançlarım ölçüp tartabilmelidir.” diyerek Yedi Askı’ya değil bir hırkaya talip olduğunu ifade eden bir yazar olması açısından da çağın edebiyata özel ve özerk bir alan açmayı ve bu yolla ona adeta bir din gibi gören ezberini de kale almamış olduğunu ifade ediyor. 

 

KİTAPLARI

Öyküler: Gidenler Gidenler, Yol Düşleri, Esenlik Zamanları (Türkiye Yazarlar Birliği Hikâye Ödülü), Pencere, Hayalperdesi, Hikayat, Sular Tutuştuğunda.

Deneme: Yazı Bilinci, Yazının Gizledikleri.

HAKKINDA

Eğer dünya hikâyeciliği hep tespit edildiği gibi iki ana damar üzerinde, bu demektir ki, Poe ve Çehov ana damarlarını izleyerek gelişmesini sürdürüyorsa, Cemal Şakar'ın ana hatlarıyla Çehov yolunu izlediğini söyleyebiliriz. Şu özelliğini öne çıkartmalıyız ki, Çehov metinlerinin sadeliklerine dokunmazken, Şakar yer yer metinlerle oyun oynamaktan hoşlanıyor: bu da ona yakışıyor.

Rasim Özdenören

Retoriğin, kitabîliğin ve tasvirin egemenliği için uygun zemin. Ama buna yanaşmıyor Şakar. Duyarlığı ve problemi, oldukça yalın, söylenilemeyeni söylemeye çalışmayan, insanların sözün ötesine düşebileceği gerçeğini hissettiren bir dile yaslanarak vermeye çalışıyor.

Mehmet Narlı

NASIL YAZIYOR?

Ben neredeysem öyküm de orada olsun isterim diye. Çünkü yazı hayatımda gözettiğimin önemli ilkelerden biri samimiyet oldu; nefsim için istemediğimi, başkalarına reva görmedim. Yazdıklarımı ailem, oğullarım okusa ne hissederim diye hep düşündüm, yarın beni utandıracak, aman bizimkiler okumasa bari diyecek cümlelerim olmasın istedim. Bu bağlamda başta öykülerim olmak üzere yazdığım her ne varsa bu sancılı, kanamalı sürecin arıtıla, damıtıla, ‘ben’den soyutlayarak dışlaşması diyebiliriz.”

Gerçek Hayat Dergisi