Reşit Güngör Kalkan'la 'Ben İsmet Özel Şair...' Kitabı Üzerine

Reşit Güngör Kalkan

24 Aralık 2010 

 

Poetiksöyleşi: Mustafa Celep

 

Reşit Güngör Kalkan’la ‘ben ismet özel şair…’ kitabını, İsmet Özel’i, İstiklâl Marşı Derneği’ni ve son zamanlardaki iddiaları konuştuk

 

1-Osman Özbahçe, ‘Edebiyat aleminde kaybetmek istiyorsan oyunu İsmet Özel’e ver’, der Kural Dışı’nda. Günümüzde moda olarak Özel’e karşı çıkmak, eleştirmek daha bir fazlalaştı sanırım. Özellikle son zamanlardaki çıkışlarıyla gündem oluşturan İsmet Özel, tartışmalı bir kişilik artık. Ben İsmet Özel merkezli bu polemiklerin kimin ne olduğunu, nerede durduğunu açığa çıkartan bir işlevi olduğunu düşünüyorum. Millet meselesini hayat memat meselesi haline getirebilmiş, bedel ödeyen, duruş, bilinç ve tavır sahibi bir İsmet Özel var karşımızda. Milleti eksen almış, hep aynı çizgide ilerliyor aslında. Siz yaşanan bu polemikleri nasıl okuyorsunuz, manzara nedir?

-Aslında kültürel bir doku, siyasal bir belirginlik halinde, İsmet Özel gerçeği bir Türkiye gerçeği olarak, daha doğrusu Türkiye siyasal ve kültürel ortamının doğrudan bir parçası olarak karşımızda duruyor. Daha önce de ifade etmiştim; siyasal, kültürel, ekonomik açıdan koşulları ağırlaştırılmış, yön tayininde Batı’nın doğrudan emperyalini kabul etmiş bir Türkiye karşısında; silkinen, uyanan, uyaran, kısmen dile getirilmiş olsa dahi yön tayin edici bir kimlik olarak İsmet Özel gerçeği görmezden gelinemez(di) elbette. Bununla birlikte, yaşayan, yanıbaşımızda duran tarafıyla İsmet Özel, bu toprağın bağrından çıkmış, ‘bu toprağın altında da üstünde de gözü olanları’ niyetleriyle ortaya koyan yazıların sahibi olarak bigâne kalınamayacak ölçüde zekâ pırıltılarıyla süslü düşünceleriyle tartışmaların odağında bir isim olarak nesnel konumlanış itibarıyla da tipik aydın portresinin, anlayışının tamamen üstünde bir seyir izlemektedir. Özellikle 2003 sonrası yazılanlara bakıldığı zaman manzara çok net bir biçimde görülecektir. Kısaca özetlemek gerek; çok partili hayata geçen Türkiye, reel yönüyle gerçek aydın kâbusunu(!) bir tek İsmet Özel unsuru olarak şiddetli bir dayatma halinde hissedebilmiştir. Bu cümlenin iddialı bir tarafı olduğu muhakkak. Sosyalizm rüyasının sona ermesiyle birlikte bir başka Türkiye, bir başka dünya kuruldu. Bu bir pratik olarak sağ-sol yansıması şeklinde yansıdı. O dönem aydınları ‘dönek’ kelimesinin kesinliği haiz, kıvrak zekânın ancak alabileceği bir takım kavramları anlamakta zorlandılar. İslâm düşüncesi bu yönüyle tıpkı Türklük söylemleri eşliğinde İsmet Özel’in elinde patlamadı. Tam tersine, bir başkaldırıyı, bir isyanı anlamak istemeyen sözümona solcu esnafın, kapitalist kompradorun elinde patladı. Çünkü İsmet Özel istikamet hususunda sosyo-pratiğin neticesi olarak Türkiye gerçeği/sancısı karşısında bulunduğu yerden bir milim dahi olsun ayrılmış değil. Şu anda da öyle. Kavram olarak gerek edebiyat gerekse siyaset alanında ‘oy’unu İsmet Özel’den yana kullanmak’ cümlesi bu yönüyle sayın Osman Özbahçe’nin isabetli bir tercihte bulunduğunu gösterir. Türk aydını aynaya bakmasını İsmet Özel’den öğrendi. Çünkü ayna Türkiye idi. Bu paralelliği fark ettiğim zaman Türkiye üzerine oynanan oyunlar karşısında Türk aydınının ne kadar silik, sünepe, klişeleşmiş şablonlar albümü olduğunu hayretle gördüm. Bir tarafta hoşgörü naraları eşliğinde salya sümük ağlayanlar, diğer tarafta ‘canım onlar da bizim kardeşlerimiz’ repliğini dillerine pelesenk edenler… İsmet Özel, bu rahatlığı kendi sinesinde tedirginlik olarak algılayan ve bu rahatlığa tahammül gösterenleri rahatsız etmeyi şiar edinmiş özgün bir portre olarak karşımızda duruyor. Fakat İsmet Özel bir portre değil, Türklüğün samimiyetidir.

 

2- Polemiği ve dedikodusu bol günümüzün sosyo-kültürel ortamında siyasi ve edebi bir figür olarak İsmet Özel’i dikkatlere sunmak riskli ve cesaret isteyen bir girişim. Okur, zihnini bu yapıta konuk ettiğinde görecektir ki titiz bir araştırma / biyografik bir çalışma olan ‘ben ismet özel şair…’ kitabınız, şair-düşünür İsmet Özel’i tüm yönleriyle ve bütünlüklü olarak ele alıyor. Bundan sonra da yazılacak olan biyografik kitaplara ön ayak olması-ışık tutması açısından eserin oluşum sürecinde somut olarak nasıl bir yöntem/yordam belirlediniz?

-Biyografi, biliyorsunuz serencamlı, geniş bir alan. İncelenen isim etrafında o güne kadar vücuda getirilmiş çalışmaların titizlikle irdelenmesi, tasnife tabi tutulması gerekiyor. 1960’lı yılların heyecanlı çevrelerinden günümüzün dudak büken isimlerine kadar, dönemin aynası olmuş, önemli isimleri edebiyatımıza kazandırmış gazete, dergi, antoloji, broşür, katalog vb. bütün kaynakları geniş açılı bir mercek altına aldık. Bu iş elbette merkezden uzak alanlarda birtakım sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Belgelere ulaşmak kolay olmuyor; örneğin, Beyazıt kütüphanesinde bir haftalık mesaim ancak kitabın çok cüzi bir kısmını oluşturdu. Dolayısıyla İsmet Özel çalışmasının en belirgin ağırlığı, konular üzerinden derinlemesine bir inceleme alanı etrafında gelişti. Yani çalışmayı bölümledikten sonra, o alan etrafında hiçbir eksik bilginin kalmamasına gayret ettik. Bu doğrultuda İsmet Özel hakkında kalem oynatmış bütün isimleri, dergi, gazete, kitap ayrımı yapmaksızın inceledik. Şöyle düşünelim, ortada dağınık halde çok geniş biz puzzle duruyor ve bu küçük ayrıntıları bölümleyerek geniş bir fotoğrafa ulaşma gayreti gösteriyorsunuz. Aslında bu çalışma biçimi faydalı birçok bilgiyi de beraberinde getirdi. Fakat işin magazin boyutuna kesinlikle göz kırpmadık. Sanırım bu çalışmanın özgünlüğü göz kırpmadığımız böylesi dedikoduları oldukları yerde bırakmakla oluştu.

 

3-Biyografik eserinizi 8 bölüme ayırmışsınız, her bölüm kendi içinde bütünlüklü ve alt başlıklar da Özel’in derdini açıklar mahiyette. Benim dikkatimi çeken 3. bölüm: Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF). Özel’in kavgasının nabız vuruşlarını fazlasıyla kavratıyor okura. Gerçek Hayat okurlarının da dikkatini çekeceğini düşünüyorum bu bölümün. İsmet Özel’in ‘kavga’ şiirini görüyoruz bu bölümde zira: FKF MARŞI. Özel okuru için sürpriz aynı zamanda bu. Kitabın yeniliklerinden diyebiliriz. Metni buraya almayacağım. Bu şiire nasıl ulaştınız? Bu şiir açısından Özel’in kavgası nasıl bir fotoğraf sunuyor okura?

-Evet, sanıyorum İsmet Özel okuru olmayı ayrıcalık olarak gören okurlar için kitap, birçok sürpriz yaptı. 6 yıllık çalışmanın ürünü olarak, çalışmada eksik-gedik bırakmamaya gayret gösterdik. Bu çalışma sanıyorum İsmet Özel’i bir portre bütünlüğü halinde ortaya koyan bir ilk olma özelliği de taşıyor aynı zamanda. Sadece FKF marşı değil, ‘İsmet Özel hakkında ben bilgi sahibiyim’ diyebilecekler için de incelikli ayrıntılar, yeni bilgi ve belgeler sunuyor. FKF, İsmet Özel’i tanımak isteyen okur için önemli ve ilginç ayrıntılar barındırıyor. Çünkü sosyalizm düşüncesine yeni uyanmış bir Türkiye’de kavramların anlaşılması, bu kavramlar etrafında mücadeleci kimliğiyle ön plana çıkmış isimlerin önde gelenleri arasında bulunmasıyla İsmet Özel, dönemin parlak şiirleri ve içtenlikli zekâsıyla kısa zamanda ünü dışlanmış bir yüz olarak çıkar insanların karşısına. Bugün düşünceleri uğruna ölmeyi halâ önemli sayan İsmet Özel için nasıl olur da değiştiğinden hareketle ona birtakım sıfatlar eklenebiliyor, doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. FKF’nin kuruluşunda ve diğer önemli faaliyetlerinde aktif olarak görev alan İsmet Özel, dönemi resmetmek açısından 1966 yılında FKF Marşı’nı yazar. Ben bu marşı –çok ilginçtir- aynı dönemlerde, aynı havayı solumuş fakat bugün aramızda bulunmayan bir avukattan (Sırrı Sancak) almıştım. Aynı şiiri Turhan Feyizoğlu’nun kitabında da gördüm. Kavgayı yücelten, dönemini ayrıcalıklı kılan önemli bir marştır.

 

4-İsmet Özel ciddi bir sanatçı. Şair, düşünür ve mücadele eri olarak İsmet Özel’in hangi yönü biyografik eserinizin yazılış gerekçesini oluşturdu?

-Ben İsmet Özel’e fevkalade orijinal ve özgün bir tavır sahibi olması dolayısıyla temas etmeye çalıştım. Türkiye edebiyat ve siyaset coğrafyasında ağırlığını bu denli hissettirebilmiş bir başka isim var mıdır acaba? Çalışmayı hazırlarken İsmet Özel’in varlık alanı ile bu denli ilgilenmiş olması beni fevkalade şaşırttı. Ayrıca, kendi varlık sahasına intibak noktasında bu denli uğraşmış bir sanatçı, ortaya koyduğu eserler dolayısıyla da ilginç gözüktü. Durum böyle olunca, yazarın kişisel macerası, düşünsel serüvenler eşliğinde renkli bir armoni halini almıştı ve bunun bir biçimde hülasa edilmesi gerekiyordu. Kitapta, aslında İsmet Özel ekseninde 60’lı yıllardan günümüze Türkiye’de kültür, siyaset, ideoloji bakımından da yaşadığımız sürece arka planda sorgulayıcı bir tavırla yaklaşmaya çalıştık. Bu bakımdan sanıyorum kitap gerek dili, gerekse de İsmet Özel’in kişisel serüveni dolayısıyla ilk defa yayımlanan belgeleri ihtiva ediyor olması açısından beklediğim ilgiyi gördü.

 

5-Biraz da Özel’in edebi teorik yönünden bahsedelim. 90’ların bugün de kalem kavgası veren şair-eleştirmenlerin şiir görüşlerinin biçimlenişinde İsmet Özel’in belirleyici/etkiler bırakan işlevleri oldu. Ethos-Pathos ayrımı şiirimizin doğrultusunu-akış yönü belirleyen bir ayrım ve birçok şiir yönelimi için yön tayin edici oldu. Özel’in Modern Türk Şiiri üzerine derinlikli ve esasa ilişkin serdettikleri yine günün Türk şairi için de kaynakça olabiliyor. Sizce İsmet Özel’in 90’lar ve 2000’lerde de teorik anlamı itibariyle bu denli etkileyici/dönüştürücü olmasının nedenleri ne olabilir?

-Kaynak itibarıyla İsmet Özel klasik aydın tipinin tamamen dışında bir isim olarak yer edindi edebiyat dünyasında. Kaynak olarak derken, biçim olarak alışılmış öznelerin uzantısını ifade ediyorum. Bu açıdan ortaya koyduğu eserler, biçim, düşünce, buluş, imge açısından sarsıcı oldu. Çünkü edebiyatımızı şekillendiren damarlar, içinde yaşadığımız toplumun bir yansıması olmak bir yana, yansıtılmak istenilen bir toplum düşüncesinin ızdırabı oldular. İsmet Özel’de yankılanan ses, sahiplik arayışını önce sosyalizm, sonra İslâm, nihayetinde Türklük soluğu olarak millet iradesinde buldu. Şiiri mesele edinmiş bir şairin, meselesi şiirde ortaya çıkan insanları etkilemesinden daha doğal bir hal düşünülemez elbet. İlginç bir periyot var bu anlattıklarımda. Yani İsmet Özel, attığı adımlar dolayısıyla düzenle barışık kalmak gibi basit bir düşünceye düşmedi. Damar olarak isyanı insana, insanı tavır almaya yönlendirdi. Bunu yaparken beslendiği damarı Ethos-Pathos olarak imliyor olmasının gerekçesi budur. Diğer haliyle zaten ortada duran ama işlevi olmayan bir ayrımı düşünce sarsıntısıyla uyandırmaya çalıştı. İsmet Özel sızlayan bir sızı olarak sızısına ortak olmak isteyenleri samimiyete çağırıyor şiirlerinde. Son dönem yazdığı şiirler konusunu ise eleştirmenlere bırakıyorum.

 

6-Sizin de ifade ettiğiniz gibi -siyasi ve düşünsel arenada- Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye gerçeğini kendi gerçeği haline getirebilmiş bir başka şair-mütefekkir-tartışmaları, polemikleri, ambargoları göz önünde bulundurursak- göremiyoruz. İsmet Özel’i vazgeçilemez kılan nedir?

-Tek kelime ile samimiyet. Çünkü şahsiyetini, yaşadığı toprağın kimliği ile bütünleştirmek, spesifik yönüyle aydın olmanın kavgasını aristokrat haykırışlarla topluma kabul ettirmek ancak samimiyet duygusuyla açıklanabilir. Sanıyorum bir Alman başbakanıydı ve ‘bizi rahatsız edecek düşünceler taşıyan filozoflara ihtiyacımız var’ demişti. Önemli bir ayrıntıyı dile getirdiğiniz için gerçekten çok teşekkür ediyorum. Elbette, İsmet Özel’in dışında bir aidiyet unsuru olarak yaşadığımız toplumu düşünceleriyle bugüne değin rahatsız eden bir başka isim maalesef hatırlayamıyorum. Cumhuriyet tarihi boyunca kimlik arayışını bilinç düzeyinde yaşadığı toplum dolayısıyla İsmet Özel hanesine artı bir değer olarak yazılan bu açıklık, aslında aydın-toplum-devlet üçgeninde yaşadığımız siyasi, sosyal, düşünsel sancıların varlığı, ne kadar ilginçtir ki İsmet Özel bağlamında hep hissedilen ama bir türlü dile getirilmeyen bir ayrıntı olarak duruyor. Sadece İsmet Özel kuşağını dahi olsun incelediğiniz zaman bugün sahteliklerle süslenen edebiyat, siyaset sahnesinde diğer isimlerin elek altı olduğunu içiniz acıyarak görebilmeniz mümkün. Niçin, çünkü samimiyet kapıdışarı edilmiş. Oysa İsmet Özel, 60’lardan günümüze değin yazdıklarıyla bir hayat bakiyesini edebiyatın hilafına siyaset için baki tutuyor.

 

7-Hayrettin Orhanoğlu, İsmet Özel’e ilişkin bir yazısında ‘uyumsuz tutku ve bilinç’ten bahseder. Şiir ve yazılarında başlangıcından bugüne ‘uyumsuzluğu’ seçmiş özgün bir kişilik olduğunu düşünürüm İsmet Özel’in. İsyanında ve tavır sahibi oluşunda bu tutku ve bilincin temel saik olduğunu düşünüyor musunuz, Özel’in bilinci ne söyler yeni okura?

-İsmet Bey’in şahsiyet olarak da sanatına yaklaşırken de ciddi ruhsal gerginlikler taşıdığını söylemek mümkün. Tavır sahibi anlamında gerçeklik duygusuyla temellendirilen kişiliklerin varacağı uç nokta olarak bir sanatçıyı değerlendirmek, sahici kılınması gereken hayatların sanırım artısı oluyor. Uyumsuzluk noktasında İsmet Özel’in yanlış değerlendirildiğini düşünüyorum. Bilinenlerin aksine meseleyi kavrayış açısından bilinmeyen yönüyle değerlendirip bir özgünlüğe ulaşmak olsa olsa dehaya münhasır bir eylem biçimidir. Evet, itiraf etmekte hiçbir sakınca görmüyorum, İsmet Özel bütün bir çalışma boyunca karşıma hep ‘deha’ hüviyetiyle çıktı. Ona yaklaşmak isteyenlerin niyetleri sadır oldukça İsmet Bey’in bulunduğu alandan uzaklaşması keşfedilip büyünün bozulması korkusuyla değil, tam tersine uyum sağlayabileceği bir alanın güvenliğini isteme, hissetme kaygısıylaydı. Yoksa mevcudu sürü psikolojisiyle takip etmek, ortalamaya talip olmak polyanna’nın günahını almaktan başka bir işe yaramaz. Yani hep onikiden vurduğunu söyleyen bir adamı sanatçı kimliğinden uzaklaştırıp egosantrik bir vaka olarak değerlendirmek ve bunu yaparken de edebiyat, sosyoloji, siyaset sosuna bulandırılmış süslü püslü cümleler kullanmak bizi bir menzile taşımaz.

 

8-Bugüne dek yazılan İsmet Özel merkezli inceleme-araştırma-değerlendirme yazılarını derinlik, düzey, kalite açısından yeterli buluyor musunuz?

-Açıkçası İsmet Özel bahsinde kaygısı olmayan, özellikle ifade etmek istiyorum ‘başını belaya sokmak istemeyen’ birçok ismin yazısını okumadım, okumuyorum. Biliyorum ki maalesef birçoğu fantastik öğeler barındıran, alabildiğine sığ, vukufiyetten yoksun yazılar bunlar. 2003 sonrası yazılanların çoğu ise tam anlamıyla evlere şenlik! Bilginin fukaralığına sığınmış ifadelerin yer aldığı bu bu yazıları ‘yazmış olmak’ bağlamında değerlendiriyorum. Çünkü karşınızda İsmet Özel duruyorsa, duruşunuzu düzeltmeniz düşünce sağlığınız açısından son derece önem taşımaktadır. Fakat çalışmanın seyri boyunca önemsediğim, ciddiyetine inandığım isimleri ise özellikle anmak istiyorum. Bununla birlikte 60’lı yıllardan başlayarak kıyıda köşede kalmış bir tek yazının dahi okunmadan geçilmediğini de çalışmanın sarahati açısından belirtmeliyim. Kısacası, eğer istikametin anlaşılması yönünde cereyan ediyorsa yazılanlar ve söylenenler, emek hasıl olmuş demektir. Dikkat etmek gerekir, İsmet Özel’in düşlediği Türkiye, aristokrat bir entelektüellikten geçiyor. Ayrıca Türkiyelilik ısrarı ise yazılanlar, mesele anlaşılmıştır. Fakat görebildiğim kadarıyla bir başka renk var bu yazıların arasında. Daha önce bir başka söyleşide de ifade etmiştim; İsmet Özel üzerinden önce Sosyalizm, sonra İslâm düşüncesi, en sonunda da Türkçülük paçavraya çevrilmek istendi. Geniş, oylumlu yazılar oldukça az. Var olanlar ise zaten İsmet Özel’in hakkını teslim etmek durumunda kalıyorlar. Neden? Çünkü İsmet Özel haklı. Sosyalistken de, Müslümanken de Türkçüyken de haklı. Çünkü adam ortada, bir yere gitmiş değil. Hatta az önce de söylemiştim, bulunduğu yerden bir milim dahi kıpırdamış değil. Dolayısıyla yapılan tartışmalar ne olursa olsun, İsmet Özel’in yıllar içinde söylemiş oldukları da göz önünde bulundurulduğu vakit haklılığını daha bir katmerliyor. Sosyalistlerin 12 Mart darbesi karşısında uğramış oldukları “ağır hakareti” kendilerine ilk söyleyen İsmet Özel’di. Aynı şekilde İslâmcı camiaya karşı, yaşananlar karşısında, “28 Şubat takvim yapraklarında bir gündür” beyanıyla bir karşı duruş geliştirememiş olmalarını eleştiren de ilk defa İsmet Özel olmuştu.

 

 

9-İsmet Özel’in kurduğu İstiklâl Marşı Derneğine Türklük bilincinin somutlaşmış örneği gözüyle bakabiliriz. Ancak çeşitli ideolojik görüşlere sahip kimi yazar ve eleştirmenlerin Özel’in dernek tecrübesine küçümser gözle baktığını da biliyoruz tabii. Derneğin 2009 tarihli İkinci Sene-i Devriye Bülteni’nde ‘Türkiye’de 80 sene sonra tekrar bu toprakları gasp etmek isteyenlerin önündeki yegâne engel İstiklâl Marşı Derneği’dir. Diğer engellerin tamamı tasfiye edildi. İstiklâl Marşı Derneği son ocaktır’ der İsmet Özel. Liberal söylemlerin baskın oranda iyice hissedildiği günümüz Türkiyesinde Özel’in şu sözleri de kaydedilmeye değer: ‘Türkiye bir mozaik mi yoksa bir beton kütle mi? Türkiye eğer bir mozaikse bir fiskede dağılır, ama eğer Türkiye bir beton kütleyse ona çarpanın her yeri acır.’ Birçoğumuzun bildiği üzere İstiklâl Marşı metninden hareket eden bir vurgu bir anlayış var burada. Tarihsel misyonun son uzantısı diyebileceğimiz bu anlayışın, dernek tecrübesi ve duruşu itibariyle milletimizde hakiki bir karşılığını bulduğunu söyleyebilir miyiz?

-İstiklâl Marşı, bütün ideolojik anlayışları Kur’an ve Sünnet ölçüsünce değerlendiren, Müslüman anlayışı dönemi içinde en ufuklu mısralarla ören kuşatıcı bir düşüncenin temsilcisi olmuş şairimiz Mehmet Akif Ersoy’la mündemiç Türklüğün somutlaşmış bir ifadesidir. Özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra ortaya çıkan inkılâpların İstiklal Marşı ile turnusolü ortaya garip bir Türklük anlayışı çıkardı. Kimdir Türk? Müslüman kimliğinden arındırılmış bir Türklük varlığını hangi aşamaya kadar devam ettirebilir? Bu ve benzeri soruları ciddi kaygılar duyarak, bir farz-ı kifaye halinde yerine getiren İsmet Özel, benim bizzat kendisine sorduğum, ‘İstiklal Marşı Derneği’nin özelde Türkiye’deki (emperyalist düşüncenin ulaştığı nokta itibarıyla) genelde ise Irak’taki fiili işgali sona erdirdiğini söyleyebilir miyiz? şeklindeki soruma ‘İşgalin sona ermesinden çok iptal edildiğini söylüyoruz’ diyerek cevap vermiş olması, Derneğin amacını göstermesi bakımından elbette önem taşımaktadır. Makro anlayış, bütünü her zaman kapsamayabilir. Bunun belirgin örneklerini tarihte fazlasıyla gördük. Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Cemiyeti, yine Sezai Karakoç’un Diriliş Partisi, Cevat Rıfat Atilhan’ın parti teşebbüsü bu yönüyle nicelikten fazla niteliğin egemen olması yönünde atılmış adımlardı. Dolayısıyla İstiklâl Marşı Derneği, ciddi bir kaygı ve endişenin Türk kimliği olarak hâsılasını bugünden beklemeyen ve fakat bu anlayışı millet olma karakterine rapteyleyen bir kararlılıkla varlığını gösterecektir. Şunun bilinmesini özellikle istiyorum, İsmet Özel ile hukuksal bir anlaşmamız yok, yani bir avukatlık görevi üstlenmiş değilim. Ayrıca kimse için tetikçilik de yapmadım. Fakat konu Türklük bağlamında Türkiye’nin istikameti ise eğer içtenlikli, derinlikli bir isim olarak İsmet Özel’i gördüğümü belirtmek istiyorum. Dolayısıyla İstiklâl Marşı Derneği’ni Türklüğün, Türkiyeliliğin belirgin bir uzantısı olarak saymamız gerekir diye düşünüyorum.

 

10-Çalışmanızın ışığında şunu da sormak istiyorum: Bizim bir okur-yazar olarak sadra şifa olmayan bir zaafımız var. Okuduğumuz, beslendiğimiz şairleri aşırı önemseyen, ikonize eden bir tutum bu. Ancak yiğidin hakkını da yiğide vermek gerekiyor. Bizce Modern Türk şiirinin iki zirvesi var: Sezai Karakoç ve İsmet Özel. Temel klişemizdir: Eleştirmeyip dokunulmaz kılıyoruz. Özel’e de eleştirel yaklaşmak gerektiğini söyleyeceğim. Tümüyle övgü bize-şair veya okura- gelişimimiz yönünde bir şey kazandırmaz çünkü. Eleştirel yaklaşımınızla İsmet Özel profili nasıl görünüyor?

-Oysa ben tersini düşünüyorum. Şöyle, İsmet Özel sanıyorum  Gerçek Hayat’ın 2008 yılına ait (tam olarak hatırlamıyor olabilirim) bir sayısında vermiş olduğu mülakatta, “İsmet Özel de eleştirilmelidir, ben son şair olmak istemiyorum…” demişti. Günümüzün egemen edebiyat mahfilleri, özellikle sol çevreler İsmet Özel’i kendi sayfalarında bitirdiklerini söylediler. Sivas olayları sonrası yazılanları henüz unutmuş değiliz. Kendisini pazarlamayan bir sanatçının çığlıklarını muhafazakâr olarak adlandırılan çevreler nedense (nedeni belli aslında) duymaktan imtina ettiler.  Çünkü İsmet Özel bu düşünce ortamına kalın geldi!.. Çünkü İsmet Özel gerçekten kalın bir Türk!.. Kişisel zaaflarımız, bunu bir sanatçıya hayranlık anlamında kullanıyorum, ciddi haksızlıklar karşısında devam etmeli diye düşünüyorum. Söyler misiniz lütfen, Türk edebiyatı, siyaseti İsmet Özel çapında kaç isim vücuda getirmiştir acaba? Bugün bir-iki şiir, birkaç yazı kaleme alan bir delikanlı İsmet Özel’i eleştirebiliyor. Ne adına, ne hakla ve hangi kimlikle? Yazık… Bu açıdan belki aşırı önemsemek cümlesi üzerinde haklılığımızı ortaya koyarak kelam edebiliriz fakat bu haklılığımızı ortaya koyacak donelere sahip miyiz acaba?

 

11-Elbette kitabınızı okuyacak olan yeni okurlar için de söyleyecek sözünüz vardır, yeni bir edebi serüvene atılacak olan yeni İsmet Özel okurları için ne söylemek istersiniz?

-Hakikati hal olarak üzerinde görmek isteyen yeni okurların, İsmet Özel’i hırsla okumalarını bekliyorum. İsmet Özel ile aynı çağda yaşıyor olmak, kendisini biricik gören her okur için klas bir hediyedir çünkü.

 

12-Buna ilaveten bir soru sorma isteğindeyim: Henüz yeni bir tartışma ama sizin fikrinizi öğrenmek açısından soruyorum: Kitabınız üzerinden başlatılmak istenen tartışmaya bakışınız nedir? ‘İntihal’ tartışmasında gerçekten bilimsel verilerle hareket ediliyor mu, yoksa ‘‘çamur çetesi’’sinin yeni bir sahnesiyle mi karşı karşıyayız?

- Bu konu biliyorsunuz edebiyat merkezli ama daha çok ‘ego’lar üzerinden bir seyir izliyor. İşin bilimsel tarafı bilerek veya farkına varmaksızın sürekli ıskalanıyor. İbrahim Tüzer Bey’in çalışması Türk edebiyatında İsmet Özel hakkında kaleme alınmış, ciddi bir emeğin ürünü olarak göz dolduruyor. Bu yönüyle yazarını kutlayabiliriz. Benim çalışmam dolayısıyla ‘intihal’ meselesinin yeniden gündeme gelmesi ise son derece üzücü. Zira, 6 yıllık bir çabaya katkı sunacak, bu katkıyı ödüllendirecek bilimsel veriler benim çalışmam dolayısıyla sözümona sigaya çekildi. Bundan şikâyetçi değilim. Fakat kardeşlik hukukunu çiğneyerek yapılan değerlendirmelerin nahoş durumlar ortaya çıkardığı da bir gerçek. Söz konusu iddia şu; İbrahim Bey’in çalışmasında yer alan ve İsmet Özel ile gerçekleştirilmiş söyleşiler öncelikle Gerçek Hayat dergisinde yayımlanıyor. Ben de çalışmada kaynak taraması sırasında bu yayımlanmış söyleşileri kitabımda kullandım. Aynı söyleşileri İbrahim Bey’in kitabını dipnot göstererek de kullandım. Yani alıntıdan alıntı yapmış oldum. Tekrar söylüyorum, lütfen dikkat edilsin, ben yayımlanmış söyleşileri kullandım. Bunun yanında hiçbir art niyet, kemlik düşünmeksizin, İbrahim Bey’in kitabını İsmet Özel Hakkında Kitaplar bölümüne dahil ettim. Ayrıca, yine İsmet Özel Hakkında Yazılanlar başlığı altında İbrahim Bey’in İsmet Özel ile ilgili yazmış olduklarını zikrettim. Belki kesinlikle farkına varmaksızın şu hatayı yapmış olabilirim, İbrahim Bey’in kitabını kaynakça bölümüne dahil etmeyi unutmuşum, doğrudur. Yani mesele öyle abartıldığı ve İbrahim Bey’in kitabından herhangi bir bölümü alıp kendi çalışmama dahil ederek ‘aşırmacılık’ yaptığım kesinlikle sözkonusu bile değil. Eğer İbrahim Bey bu konuda herhangi bir cümlemi tespit ederse bütün edebi kamu önünde özür dilemekten imtina etmem. Beni şahsen tanıyanlar böyle işlere tenezzül etmeyeceğimi iyi bilirler. İşin bir diğer tuhaf tarafı şu aslında, Selçuk Atay’ın kaleme aldığı ve Ayraç’ta yayımlanan yazısının son derece sığ, kraldan çok kralcı tafralarıyla çamur sıçratmaya kalkışmış olması. Temele haiz ölçülerin fersah fersah uzağında, alaycı, çirkin suçlamalar. Meselenin seyri içinde, iyi niyetimin fırsata dönüştürüldüğünü gördüğüm esnada Selçuk Atay’a bir karşı cevap vereceğim. Bu cevabı yayımlamak da Atay’ın yazısını insani temelde birtakım hassasiyetleri göz önünde bulundurmaksızın yayımlayan Ayraç dergisi editörüne düşer.

-Teşekkür ederiz.

-Ben teşekkür ederim.

 

http://poetikhaber.wordpress.com/2010/12/24/resit-gungor-kalkanla-ben-ismet-ozel-sair-kitabini-ismet-ozeli-istiklal-marsi-dernegini-ve-son-zamanlardaki-iddialari-konustuk/