Salik Yola Düşünce

Salik Yola Düşünce

Cevat Akkanat
 

5 Nisan 2010

Yılmaz Yılmaz’ın (Bundan sonra tek Yılmaz’ı kullanacağım) Sâlik Yola Düşünce’sini tanıtacağız bu haberimizde. Yılmaz’ın ve Okur Kitaplığı yayınlarının ilk hikâye kitabını…

Önce Yılmaz Yılmaz: Kimdir arkadaşımız!

1980 Ceyhan (Adana) doğumludur Yılmaz… Gazi Üniversitesi’nin Türkçe öğretmenliği bölümünden mezun oldu. 2003′ten beri mezuniyetinin gereğini yerine getiriyor, Türkçe’ye hizmet ediyor… Fakat onun Türkçe’ye hizmeti meslekî görevle (öğretmenlik ile) sınırlı değildir. Yani bir Türkçe memurluğundan ziyade, kaleme aldığı edebî eserleriyle göz önündedir Yılmaz…

Talebeden Hoca’ya

Yılmaz’ı yıllardır dergilerden takip ediyorduk. Dergâh, Yedi İklim, Bir Nokta, Edebiyat Ortamı, Hece Öykü bu dergilerden bazılarıydı. İşte, şimdi onun hikâyelerini derli toplu bir bütünlük içinde okuyabileceğiz… Ha, ben okudum. Okuyabileceğiz fiilini henüz bu kitabı okumamışlar için kullandım… Gerçekten, bir çırpıda okuduğum ender kitaplardan birisi oldu Sâlik Yola Düşünce. Hem de nasıl! Satırların altını çize çize. Kitabın üstüne not ala ala… Bu arada, Sâlik Yola Düşünce’nin talebeden (Yılmaz) hocaya (İsmail Kasap) ithaf edilmiş olduğunu da belirtelim… Ayrıca bu talebe hoca muhabbetinin hikâyelerin ruhuna da yansıdığını bilmem ileri sürmeli mi!

Sâlik yola düşerken…

Her nedense, Yılmaz’ın kitabına “Böcek” hikâyesinden başladım. Her nedense dediğime bakmayın, kitabı elime alıp da incelemeye başladığımda, anlatıcının takdim ettiği birkaç tuzak, bu hikâyeden başlamama sebep oldu: Çayın fokurtusu, filozof böcekle yapılan muhabbet, vb…

Yılmaz’ın kitabındaki hikâyeleri genel olarak iki grupta inceleyebiliriz. Birinci grupta, kitabın adıyla da oluşturulan çağrışıma bağlı olarak tasavvufi ortamların ve mutasavvıflara özgü hayatların tahkiye edildiği metinler yer almaktadır: Bulduğunu Sanmaktır Aramak, Şeyh Hazretlerinin Ölümü ve Fetih, Gaybet, Meczup Mustafa, Sâlik Yola Düşünce… İkinci gruptakileri de ilk grubun genel havasından fazla ayrı tutmamakla beraber, hayatın farklı hallerinden devşirilmiş kabul edebiliriz. Doğrusu bu kadar keskin bir ayrım yapılıp yapılamayacağından da tam emin olmadığımı söylemeliyim. Bu konuyu en iyisi her okur kendisi belirlesin…

Diğerleri ve diğerleri…

Siste, Az Kullanılmış Temiz Bir Kalp Satılıktır, Sentetik Çorap, Aşağıda İnsanlar, Suyun Kaynağına Varmak, Eylül Korkusu, Sahipsiz Yaşamak, Tekdüze, Tembellik… Böylece, yazımız içinde kitaptaki bütün hikâyeleri (toplam 15) anmış olduk.

Bunlardan hangisini, hangilerini bir adım öne çıkarırsınız diye bir soru sorduğunuzda ne derim! Çok zor soru sordunuz derim elbet… Fakat kimi mizahî ve absürt unsurlarıyla “Az Kullanılmış Temiz Bir Kalp Satılıktır”ı, anlatım tekniğinde yaptığı bir takım oyunlardan ötürü “Sentetik Çorap” ve “Sahipsiz Yaşamak”ı, kimi kırılgan insan hallerini yoğun bir şekilde ele aldıkları için “Siste” ve “Tekdüze”yi (“Yeknesak” mı olmalıydı adı!), toplumsal bir meseleyi ele alışıyla “Eylül korkusu”nu işaret ederim…

Tadımlık

Biliyorum, işbu haberi okuduktan sonra hemen kitapçıya uğrayacak ve Okurkitaplığı tarafından yayımlanan Sâlik Yola Düşünce’yi isteyeceksiniz. Ne güzel eylem, tebrik ederim sizi… Fakat bu süre zarfında, birkaç cümleden ibaret bir iktibası tadımlık olarak sunalım:

“Çayın fokurtusu böcekle sohbetini kesti. Böcek onun demlikten gelen fokurtuya kulağını çevirdiğini görünce uzaklaştı mutfak tezgahından, ağır tıpırtılarla, ayağını sürüyerek, koca gövdesini sallayarak gitmeye çalışıyordu. Yağlı gövdesi şişmeye başlamıştı. Büyümüştü, irileşmişti iyice. Kendini taşıyamaz hâle gelmekten, insanlaşmaktan korkuyordu. Adam kaynayan demliğin altını çoktan kapatmış, eline aldığı bir tutam kaçak çayı buharlar arasında demliğe bırakmıştı. Güzel bir koku yayıldı mutfağa.

Annem sıkıldığım zamanlarda filozof bir böcekle konuştuğumu bilmiyor hiç. Şaşkınlık ve üzüntü karışımı bir suratla bakıyor sadece. Ne dese. Okumuş adam, ne denir ki.

Omzumda bekleşip duran melekler olmasa çoktan bırakıp giderdim bu şehri. Bana göre değil bu şehir, üzerime ya bol geliyor ya dar. Bana ait bir şehir bulmalıyım, yalnız bana ait. Böceklerin olmadığı. Sesimin yankısı başladığı yerde kesiliyor, öyle diyordu şair, ne tuhaf beni anlatmış şiirinde, beni bilmeden hiç. İşte yine kösnük kösnük gidiyor, yuvarlanacak neredeyse. Bitmedi ki konuşmamız. Başka birinin daha canını yakmadan, aklını acıtmadan, zihnini bulandırmadan son vermeliyim onun bu yolculuğuna. Yoruldum ben artık. Kimsenin görmediğini gören bir göz taşımak, o göze sahip olmak yordu beni, terk etmeliyim bu şehri, kaçak çayı, öğle uykusunu belki, dalıp gitmeleri, seslenmeleri, şarkı söylemeyi, yüksek sesle volkmen dinleyerek şehri adımlamayı, erimiş peynir sürmeyi ekmeğime… Ne çok şey varmış beni ben yapan her şeyden çok. Ya kitaplarım onlar ne olacak! Sırtımda hangisini taşıyacağım, hangisini aklıma alacağım! Sussa şu içimdeki böcek. Sus.”

Salik Yola Düşünce – Yılmaz Yılmaz – Okur Kitaplığı

31 Mart 2010

http://www.kitaphaber.net/salik-yola-dusunce-yilmaz-yilmaz-2