SEN ÇOK YAŞA YUSUFHAN!

SEN ÇOK YAŞA YUSUFHAN!

30 Temmuz 2015 

Eyyup Azlal
 

Yazar Selvigül Kandoğmuş Şahin’in “Yusufhan” romanını okuduğumda hatırıma “Ara Nesil” ediplerinden Mehmet Celal ve “Küçük Gelin” adlı romanı gelmişti. Mehmet Celal, kadınlara yönelik bu romanı yazsa da daha sonraki bir makalesinde ahlak-ı aliye açısından kadınların roman yerine esaslı eserler okumalarını tavsiye eder. Kadınların aile huzurunun korunması için romandan uzak durmalarını ister.

O günkü şartlardan günümüze gelirsek özellikle dindar kadınların romanı ahlak-ı aliye açısında hangi mecraya çektiği şaşırtıcıdır. Çünkü kadınlar, günümüzde sadece roman okumuyorlar. Roman da yazıyorlar. Mehmet Celal’in roman konusundaki düşüncesini Cemil Meriç de desteklemiş. Bu konuda birçok makale yazmıştı. Onların düşüncelerine göre Batıdan alınan bir formun içerisine ne kadar islamî öğe yüklesek de bu form dindışı olmaya mahkûmdur. Çünkü Batıda romanın macerasına baktığımızda Kiliseye Pazar günü gitmeyen Hristiyanların günah çıkartmak için tuttuğu günlüklerin basılmasıyla oluşmuştur. Roman, daha sonra modern insanların problemlerini ortaya çıkaran bir edebi tür olarak karşımıza çıkmıştır.

Bu tespitlerden sonra “Yusufhan” romanına gelelim. Roman, baştan sona kadar Yusufhan adlı kahramanın sergüzeştini anlatıyor. Annesi ve babası trafik kazasında hayatını kaybeden Yusufhan ortaokul yıllarındadır. Okul arkadaşı Kenan’la sahile gider. Orada hep annesini düşünür. Kenan, arkadaşını avutur. Ona annesini ve babasının ölümünü unutturmaya çalışır. Yusufhan’ın evli bir abisi ve yeğenleri de vardır. Abisi bir işte çalışmaktadır. Bu trafik kazasıyla beraber Yusufhan da okuduğu okulu bırakmak zorunda kalmıştır. Yusufhan’ın merhum babası Nazım Usta kasabada medrese eğitimi almış âlim bir kişiydi. Kasabada sohbetler verir. İnsanları din hakkında bilgilendirirdi. Sohbetlerde küçük bir çocuk olan Yusufhan da babasının dizinde ayrılmazdı. Büyük oğlunu iyi kötü bir işe koymuş Yusufhan’ın okuması için okula göndermişti.

Romanda ipin koptuğu yer yani entrikanın başladığı yer hiç şüphesiz Yusufhan’ın abisi ve yengesinin geçim sıkıntısı hakkında konuşmalarına kulak şahidi olmasıdır. Burada sebat ve sabır sınırlarının modern zamanlarda kaybolduğunu söyleyebiliriz. Kanaat yoktur. Lüks yaşam bizi itle iletişim araçları yoluyla yozlaştırmaktadır. İnsanoğlu bu isteklerini karşılama adına helal yolu tercih etmenin dışına çıkıyor ve sonra… Sonrası da roman konularını teşkil ediyor. Ben şahsen yazarımızdan kadınların lüks karşısında aldığı tutumu da yazmasını isterdim. Yusufhan’ı bu sıkıntıya düşüren yengesi değil de kimdir.

Kasabada herkes birbirini tanıdığı için Yusufhan ve abisi bir nevi onlara emanettir. Yusufhan’ın okulda ilgisini çeken bir kız var. Adı Pınar olan bu öğrencinin Yusufhan’la diyalogu yazarın anlatımıyla ötelerden gelen bir aşkın müjdesiydi. Günümüzde özellikle okullarda kız erkek ilişkilerinin -malayani, ahlak sınırlarını zorlayan ilişkilerine karşılık- muhalif bir duruş sergilenmiş. Yusuf’un okuldan ayrılıp işte çırak olarak çalışması ve sonrasında büyükşehirlere gitmesi uzun bir zaman dilimi almıştır. Bu zaman dili içerisinde muhtemelen ortaokulda onunla arkadaş olan Pınar’ın Yusufhan’ı yıllarca beklemesi ve başka kimseyle evlenmemesi saygıyla karşılanmıştır. Bu durum bize Leyla’nın Kays’ı beklerken başkalarına varmak istemediğini hatırlatır. Okuldan sonra da bekleyip başkasıyla evlenmemesi bütün kasabada saygıyla karşılanır.

Roman’da Yusufhan’ın iyi bir gelecek, kurgulayabilmesi için kasabada çalıştığı yevmiye onu kurtarmıyor. Aslında kurtarabilir de yengesi ve abisi böyle düşünmüyor. Çocuğa yeni macera kurgusu kalıyor. Ve habersizce kasabayı terk eder. Büyükşehirlerde çetelerin eline düşer, büyük paralar kazanır ama memnun değil. Kadınların tuzağından kıl payı kurtulur. Ona bu konuda yardımcı olan Celal Amca’dır. Celal amca da ondan önce çetelerin tuzağına düşmüş biri ve bu konuda tecrübe sahibidir.

Romanda dikkatimi çeken bir ezan motifi vardır. Yazar hep sabah ezanından bahseder,akşam ezanından bahseder ama Yusufhan’ı Camiiye soktuğu bir cümlesi yok. (Ben olsam bir ikindi vakti okunduğunda Azmi ağabeyin arabasını nasıl durdurup ve cemaate nasıl yetiştiğini hatırlıyorum. Onunla beraber bu heyecanı yaşamıştım.)  Bu durum, bence kadınların roman yazarken erkek kahramanlara nasıl davrandığı ile alakalıdır.  Hele son durakta Yusufhanın sevdiği kız ile selamlaşması ve konuşmasını Akşam namazı bir motif olarak kullanılmıştır. Hâlbuki dindar bir erkek yazar Yusufhan’ı sevdiceği ile görüşmesi yerine onu cemaate yetiştirecek bir “fiction” yapabilirdi.

Roman hakkında tuttuğum bu notların dışında da notlarım vardı. Fakat konuya hâkim olmak adına sosyal bir yaramızı işleyip ona çözüm yolu bulan yazarımızı tebrik ediyor. Kendisinden bu tür eserlerin devamını dilerim.

Kaynak: http://www.milatgazetesi.com/Sen-Cok-Yasa-Yusufhan/71483#.VbtWQvntlBc