Sözdeniz kitabı kompleks bir yapıya sahip

Sözdeniz kitabı kompleks bir yapıya sahip

Şair Kenan Göçer ‘Sözdeniz’deki şiirleri birer ‘belge şiir’ özelliği de taşıyor.. 28 Şubat'a göndermeleri görüyoruz dizelerde.

 

13 Temmuz 2012 Cuma

Eyyüp Azlal 

Şair Kenan Göçer’in ilk şiirleri Bursa’da yüksek öğrenim yıllarında gün yüzüne çıkar. Bu yıllarda İnsan Saati dergisinde yayınlanmaya başlayan şiirleri, zamanla Yedi İklim, Dergâh, Yolcular, Zin-Har, Dil ve Edebiyat dergilerinde de görünmeye başlar. Şair Kenan Göçer’in ilk şiir kitabı olan Sözdeniz’de dikkatimizi çeken ilk intiba “belge şiir” özelliğini taşımasıdır. Hemen bütün şiirlerinde kendini gösteren “belge şiir”, klasik şiirimizde tarih düşürme, telmih gibi karşılıkları olan bir şiirdir.

Kenan Göçer, toplumsal gerçekçi şiirler de yazmıştır

Göçer’in şiirinde “su” ve “deniz” önemli bir dekor oluşturur.  Daha kitabın adı “Sözdeniz” ve kapak resmindeki deniz dalgası bize onun şiirini incelemede önemli ipuçlar vermektedir. Kitapta “Gelip Geçen” şiiriyle “su” dekoru,  sıcak yaz günlerinde serinleten bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Şair, “yaz bitmedi” derken belki de suyun serinliği dolayısıyla yazı bitirmiyor. Yazı adeta sıcaklığıyla yaşanacak bir mevsim olarak tahattur ediyor ve okuyucusuna öylece sunuyor. Şairimiz için su, medeniyetleri var ettiği gibi aynı zamanda yok da eder. Hem de köklerinden yok eder.  Bu yüzden şiirde hayatın devamı, tabiat döngüsü hep su etrafında döner dolaşır.

 

Kenan Göçer’in  “Ah Minel Aşk” şiiri, klasik şiirimize bir gönderme olarak karşımıza çıkar.  Yûnus Emre ve Niyazi Mısri’ye ithaf edilen bu şiir ile Kenan Göçer’in şiirinin mecrasını bulduğunu söyleyebiliriz.

Kenan Göçer, toplumsal gerçekçi şiirler de yazmıştır. Onun, içinde yaşadığı toplumdan kopmaması, toplumun hissettiklerini şiire alması önemlidir. Şairin “Yürümek” şiiri, “Çanakkale geçilmez” destanını yazdıran Seyit Onbaşı ve dava arkadaşlarının savaştığı cepheyi ziyaretinde kaleme alınmıştır. İşte böyle bir zamanda şair, sözlerini dramatize etmiştir. Şairimizin “yürümek” şiiri gibi yürüyüş dolu şiirlerinin çokluğu, bize Toroslarda yazın yaylaya çıkan Yörüklerin yolculuğunu da hatırlatmaktadır. “Sarkacın çıkardığı sesler öncesi yürüyüş” şiirinde şairimiz, bu yürüyüş şiirini Ege, Toroslar ve Çukurova Yörüklerine ve Süleyman Çobanoğlu’na ithaf etmiştir.  Bir Yörük duyarlılığıyla yazılan şiirde yürüyüş, meşakkat, çile, alın teri, zor doğa koşulları şiire hâkimdir.

Bir Karacaoğlan, bir Dadaloğlu havasını soluduğumuz bu şiirde buram buram Anadolu kokuyor.  Bir metropolde yaşayan şairimiz, burada özünü kaybetmemiş, Anadolu’nun reyhan kokusunu şehrin meydanına dökmüştür.  Anadolu’yu kendi hayatıyla birleştiren şair, daha önceki şiirlerinde de tarlalarda çalışanlara su götürdüğünü, çocukluk yıllarına özleminin uzun yaz günlerinde sıcaklıklar içerisinde eridiğini gözlemledik. Bir Yörük kültürü içinde yetişmiş olan şaire bütün bu unsurlar ilham olmuştur.

Şairimizin, Anadolu’ya dair imgelerini daha iyi anlamak için merhum Mehmet Kaplan Hocamızın “kök” teorisine bakabiliriz: “Ağaç nasıl kökü ile beslenerek büyürse sanatkârların çoğu da kendi köklerini teşkil eden çocukluk yıllarının hayat tecrübelerinden ilham almak suretiyle bir şahsiyet haline gelirler.” Bütün orijinal sanatkârlarda görülen bu çocukluğa bağlılık, onunla beslenme ve bu yıllara ait duygularını kültür vasıtasıyla geliştirme olayını Kenan Göçer’de de görüyoruz.

Kenan Göçer’in kompleks dediğimiz şiirleri aslında postmodern şiirlerdir

Şair Kenan Göçer’in kitabındaki şiirlerin, -kronolojik bir sıralama belirtilmemişse de- 32. sayfadan sonraki şiirlerin şehirli hayatın renkli, bazen de dumanlı, sisli atmosferi içerisinde yazıldığını, kompleks yapılarından dolayı çıkarabiliyoruz. Bu şiirlerin çoğu da post-modern darbenin yaşandığı ve etkisini sürdürdüğü yıllarda kaleme alınmış bir başkaldırı şiiri hüviyetindedir.

‘80 darbesinin solculara karşı yapılan bir darbe olduğunu belleklerine kazıyan Müslümanlar, 28 Şubat postmodern darbesiyle karşılaşınca önce afallandılar. Ringe yeni çıkmış bir boksör gibi bol bol yumruk yediler. Daha sonra merhum Akif İnan’ın, “Her eylem yeniden diriltir bizi” şiiri imdada yetişir.  Meydanlarda bu şiiri marş yapan eylemci gençlik, darbe sonrası yitirilen değerlerin anısına yeniden okumalar yaparlar. Nerede hata yaptıklarını sorgularlar.  Bir dönem gençliği okumak uğruna yurt dışına gurbete çıkarlar. O dönemde eylemci gençliğin okuduğu bir şair daha vardır: İsmet Özel. Özellikle İsmet Özel’in “Evet İsyan” isimli şiiri, şiire yönelen Müslüman gençliğin amentüsü gibiydi.

Bu gençliğin içinde büyüyen ve bu mecrada okumalar yapan Kenan Göçer’in kompleks dediğimiz şiirleri aslında postmodern şiirlerdir. Çünkü postmodern bir darbeye karşı yazılan şiirlerdir. Aynı zamanda modernlik sonrası şiirler diyebileceğimiz bu şiirler moderniteyi sorgulayarak modern şiirin arka plana ittiği tarihe, kutsala ve diğer insanî değerlere gitmeyi ve bunları adeta şiirde belgelendirerek göstermeyi amaçlar.  Göçer’in şiirinde 28 Şubat postmodern darbesinin izleri silinmeyecek karelerle verilmiştir. Şair her ne kadar “Değil” şiirinde “rüzgar dindi” dese de kimisine göre bin yıl sürecek, kimisine göre on yıl süren bu rüzgar aslında dinmemiştir.  Bu şiirin epigrafında “Marx, Weber, Ülgener, 28 Şubatçılar, İslamcı Hareket ve Halkıma..”  cümlecikleri yer alıyor. Bu cümleciklerden anlıyoruz ki şairimiz rüzgâra ortam hazırlayan ve rüzgârı dindiren faktörleri bir arada vermiştir.

Kısa mısralarla, ritmik diyebileceğimiz dinamik bir şiir yazıyor Göçer

Kısa mısralarla, ritmik diyebileceğimiz dinamik bir şiir yazıyor Göçer. Şiirlerin çoğu kısa. Ancak “Nietzsche’den Mektup” isimli şiir, bu konuda bir istisna teşkil ediyor ve kitap hacminin yarısından fazlasını kaplıyor. Buna aslında çağdaş bir mesnevi denemesi de denilebilir.

Şairin şiirinde dipnotlara başvurma teknikleri kullanılmıştır. Gerek klasik şiirimiz ve gerekse de modern zamanların şiirinde dipnota başvurulmaz. Çünkü şairler dipsiz kuyu gibidirler. Şiirlerinin dibi göründüklerinde esrarları, büyüleri bozulur. Bunu çok iyi bilen şairimizin, biraz da mastır ve doktora çalışmalarında dipnot nezlesine yakalandığını söyleyebiliriz. Yazının başında da dile getirdiğimiz gibi gerek bu dipnotlar ve gerekse de bizzat şair tarafından yakın dönem okumaları, özellikle Nuriye Akman’ın İsmet Özel’le olan söyleşisinin şiirin içine girmesi “belge şiir”e bir örnektir.

Sözdeniz’deki şiirler, farklı kültür ve düşünce iklimlerinden lezzetleri bir arada ve devşirildikleri dünyalardan çok farklı bir potanın içinde eritmesiyle oluşuyor. İsmet Özel’den Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Said-i Nursi’den Milan Kundera’ya, Sabri Ülgener’den Weber’e kadar çok zengin bir atıflar yelpazesinde yazıyor şiirlerini Kenan Göçer.

 

Kitapta dikkatimi çeken “Halitik Şiirler” diye bir alt başlık yer alıyor. Bu kelimenin şiir dilindeki terimsel karşılığı komplekstir. Bu komleks yapı modern şiirde yer alır.  Modern insanın kafası karışık olduğu için şiiri de karışıktır.  Bu yüzden klasik şiirde gördüğümüz münacat, na’t, tahmid, fahriye gibi bölümler şiirde olmadığı gibi, estikçe söylenen ve söylendikçe de eklenen şiirler yer alıyor kitapta.

Şair neden dipnotlara başvurmuş?

Kitabın sonunda Sezai Karakoç ismine rastladım gibi. Bu durum şiirle uğraşan bizim dönem gençliğinin mezuniyet sonrası Sezai Karakoç’a yönelmesinin sonucudur.  28 Şubat postmodern darbesine karşı genç şairlerimiz “Evet İsyan”, “Cinayetler kitabı”, “Celladıma Gülümserken…”, “Geceleyin Bir Koşu”  okumalarına girişerek darbeye karşı şiirleriyle başkaldırdılar. Ama ‘80 darbesinde vurgun yemiş ve Müslüman kıyılarında bulunmuş bir şairin imgelerinin, darbe sürecinde değilse de sonrasında ne kadar tutukluk yaptığını gözlemlemişizdir. Oysa Sezai Karakoç’un “Diriliş” felsefesiyle tanışan gençler, şiir ve tefekkür alanında büyük işler başarmışlardır.  Şair Kenan Göçer’in bir sonraki şiirlerinde bu değişim olacak mı, bekleyip göreceğiz.

Sonuç olarak, postmodern şiir ve bu şiirin doğası gereği tarihe, kutsala ve diğer insanî değerlere gitmeyi bir belge şiir niteliğinde vermeyi düşünen şairimiz, bir ihtiyaç olarak dipnotlara gitmiştir. Başta da belirttiğimiz gibi şiir dipnotlardan arîdir. Dipnot ihtiyaç gerektiren bütün unsurlar birer mazmundur ve bu mazmunları bulup çıkarmak şairin değil okuyucunun görevidir.

 http://www.dunyabizim.com/?aType=haber&ArticleID=10380