“Yazarlığın ilk karnesi gibi görüyorum ilk kitapları”

“Yazarlığın ilk karnesi gibi görüyorum ilk kitapları”

Söyleşi: M. Fatih Kutan
 
Her biri hayatın canlılığının bir yanında duran işsizlerin, ev kızlarının, yazarların, kadınların, iş adamlarının, subay yakınlarının hayatlarına dokunuyor öyküleriniz. Çok farklı kesimlerden insanların duygularını ustaca hikâye edebilmenize kaynaklık edecek çok şey mi yaşadınız? Ustalıklı öykülerinizin olmasının temel sebebi nedir?
Hepimiz yukarıdaki tablonun bir kanadında, bir şekilde yaşayıp gidiyoruz; az veya çok şey yaşamak yahut yaşanandan az veya çok etkilenmek, kişiden kişiye değişen izafi bir kıstas. Öykü, zaten başlı başına insanı anla(t)ma uğraşı; ona özgü hâlleri, temel nitelikleri, onunla ilgili gözlemleri, onu insan yapan hemen her şeyi. Dolayısıyla (sorudaki) dokunmak hafif kalır, amiyane tabirle, karakterinizin hislerine tercüman olmak zorundasınız eğer öyküye uğraş veriyorsanız. Tabii, İstanbul bu uğraşta -kendinizin de taşlarından biri olduğu- bir cevher kutusu; bir getto yaşantısı sürdürmüyorsanız şayet.
Boşluk kabul etmeyen, öykü kahramanın iç konuşmaları bitince ara vermeden başka bir konuşmaya geçen bir anlatımınız var. Öykülerinizi sıklaştıran bir anlatım. Nasıl böyle yazıyorsunuz?
Boşlukları doldurmada en büyük pay kurgu(lama)ya düşüyor sanırım. Bütünlüklü bir anlatım için, karakterinizi, atmosfer, dil, üslup, olay, zaman-mekân, hafıza, hayal vb. öğelerle bir nevi çarpmanız çarpıştırmanız gerekiyor ki karakteriniz tip olmaktan, anlatımınız da askıda kalmaktan kurtulsun. İç-dış konuşmalar, mazi ile şimdi arasında gidip gelen hemen her kesimden insanlar… Üstüne, çağın vebası diyebileceğimiz bir yığın şey: yalnızlık, sanallık, koşuşturma vs. Öykülerimi tasarlama ve onları yazma sürecinde tüm bu ironiden besleniyorum; başarabildiğim kadarıyla tabii.
Kesinlikle ilk kitap acemiliğini barındırmıyor Yoksa. Şiir, deneme, hikâyede ender bir durum bu. Nedir bunun sebebi?
Yenilerin yanında eski hikâyeleri de barındırıyor Yoksa. Ama her bir hikâye kitaplaşma sürecinde yeniden ele alındı. Bir de, başka bir yerde de belirtmiştim, yazarlığın ilk karnesi gibi görüyorum ilk kitapları; yazarın o ana kadar kat ettiği mesafeyi, hikâye ile ilgili kanaatlerini, kabullerini en yetkin haliyle göstermesi gerektiğine inanıyorum. Yoksa’da elverdiğince bunu göstermeye çalıştım.
 
Müfredat.05 / Ocak-Şubat 2011